Anlatacak hikayen var mı?

Bilesin ki yaşayan herkesin anlatacak bir hikayesi olmalıdır, yanlış mı düşünüyorum, yok mu senin hikayen?

Hiç soran oldu mu sana yok mu anlatacak hikayen, yaşamadın mı sen, hep suskunsun, hep dinleyensin, hadi sen de anlat hikayeni. Yine mi suskunsun, ben dinlemesini seviyorum mu diyorsun ama bakışların hüzünlü sanki.

Hadi, düşün biraz, bilesin ki yaşayan herkesin anlatacak bir hikayesi olmalıdır, yanlış mı düşünüyorum, yok mu senin hikayen? Anlatacak bir hikayen yoksa nasıl yaşadın sen o zaman, demek ki gerçek anlamda  yaşamamışsın diyelim sana, zira, yaşamak, anlatacak bir hikayeye sahip olmaktır, yoksa anlatacak hikayen pek de yaşıyor sayılmazsın, hayat bir hikayeye sahip olmakla anlam kazanır, katılıyor musun bu dediğime, ne dersin?

İnsanın bir yaşama sahip olması onu bir hikayeye dönüştürdüğü anlamı taşımaz. Anlatacağın hikayenin de kahramanı sen olmalısın, bir tamamlayıcı figüranı olarak değil elbette. 

Hayatın akışında rastlantılarının, sana açılan kapıların, seçişlerin ve vazgeçişlerin, kişiliğinin, karakterinin, çevreye ve bilgiye merakının, sorgulayıcı felsefeye sahip olup olmayışının ileri yaşlarda anlatacak hikayenin oluşumunda çok büyük etkisi vardır diye düşünüyorum. Seçmişsen rutin bir hayatı, yaşamamışsan aşkları, aşk acılarını, merak etmemişsen hayatın ve dünyanın renklerini, kültürlerini, nasıl oluşsun ki hikayen, ne anlatabilirsin ki?    

“Senaryo Yazımının Temelleri” kitabında Syd Fields şöyle der; Yaşam doğası gereği bir mücadeledir, inişli çıkışlı ve kabul etmekten daha ziyade çatışmalı bir yolculuktur. Çatışma, mücadele, hem içeride hem de dışarıda engelleri aşmak tüm dramaların an bileşenleridir. Çatışma olmadan aksiyon olmaz, aksiyon olmadan karakter olmaz, karakter olmadan hikaye olmaz ve hikaye olmadan senaryo olmaz.

Hayaller kurmuş, hikayeler kurgulamışsın, hayalperestsin, ama bu hayaller, kurgulanan hikayelerin bir gün bir de bakmışsın gerçeğe dönüşmemiş, kendine anlattığın hikayeler yeterli olmamış. O zaman hikayeni değiştirmek, hayatını değiştirmenin en önemli adımlarından biri olacaktır.

Ne de güzel demiş, Olumlu Düşüncenin Gücü adlı kitabın yazarı, Norman Vincent Peale “Düşüncelerini değiştir, dünyan değişsin” 

Hikayeni değiştirmek için sadece herkes kadar iyi olduğuna ve herkes kadar hak ettiğine karar vermek gerekir öncelikle. Harekete geçmeden hiçbir şey olamaz. Sosyal ortamlara çok daha fazla katılmak, bu ortamlarda fikirlerini ifade etmek, konuşmak, olaylara daha olumlu bir bakış açısıyla bakabilmek iyi gelebilecektir, her zaman başarılı olamayabilirsin, ama çaba göstermeye devam. Çevrendeki fiziki koşullar bir gecede değişmeyecek, hikayeni değiştirmeyecek, yine de çabaların seni oraya getirecek fırsatların farkına varman olacaktır. Yeter ki inan, kendine nazik ol.

Senin için yeterince hızlı olmazsa veya istediğin değişiklikleri bir kerede yapamazsan kendine ve evrene kızma sakın, her gün doğru yönde adımlar atmak, olman gereken yere ulaşmanı sağlayacaktır.

Dosteyevski’nin 28 yaşında iken yazmış olduğu  “Beyaz Geceler” öyküsünü bilirsin, kısaca anımsatayım;

Hayalperest bir adamın dört gece süren bir aşk hikâyesini anlatır öykü. İlk gece adını asla öğrenmediğimiz yirmi sekiz yaşındaki kahramanı Petersburg sokaklarında kendi başına gezmesiyle başlar. 

Birden karşısına nehir kenarındaki korkuluklara dayanmış, ağlayan bir kız çıkar. Kıza saldıran bir başka adamdan kurtardığı için, birkaç dakika içinde kızın güvenini kazanır ve konuşmaya başlarlar. İlk dikkatini çeken şey kızın sevimli ve güzel olduğudur; hemen ardından kız onu, “güzelliğin yanında hiç bulunmayan bir şey” olarak tanımladığı aklıyla etkiler. Aslında ilk başta onları yakınlaştıran şey, her ikisinin de korkusudur. Bir sonraki bölümde adının Nastenska olduğunu öğrendiği genç kız saldırgan adamdan korktuğu için, genç ise kadınlardan korktuğu için, kol kola girerler, her ikisi de titriyordur. Ertesi gün tekrar buluşmaya karar verirler, kız yalnız ondan bir söz ister: “Ama bakın, bir şartla gelin (...) bana âşık olmayın” der. 

İkinci gece Nastenka  “Bana hikayeni anlat“ der genç adama. Ne var ki yoktur bir hikayesi adamın anlatacak, özetle şöyle der:  “Kendi başıma amaçsızca dolaşıp hayal kuruyorum, Hayal gücü cezvedeki su gibi kaynar, Evet ama bu yanlış, Düşünüyorsun ki hayallerinde bile somut bir şeyler vardır.”

Nastenka birkaç yıl önce tanıştığı ve bir yıl sonra evleneceklerine dair söz verdiği sevgilisini beklemektedir. Genç adam ve Nastenka geçirdikleri gecelerde birbirlerine yakınlaşırlar ve ikisi de karamsar duygularını unuttukları anlar geçirir. Dördüncü gece artık ümitleri kalmamıştır ve genç kahramanımız Nastenka'ya olan hislerini açıklar. Nastenkayla yürümeye başlarlar. Gece yarısına doğru eve dönmeye karar verdikleri sırada bekledikleri kişi onlara doğru gelirken Nastenka bir anda kahramanımızın kollarından ayrılıp o kişiye gider. Bu durum sonrasında kahramanımız eski yaşantısını ne kadar sıkıcı ve sıradan görse de o hayatına geri dönmek zorunda kalır. 

Ve sorar kendine; “Nerede hayallerin? Ne yaptın bunca yılı? En iyi zamanlarını nereye sakladın? Yaşadın mı yaşamadın mı? Baksana, yeryüzü nasıl soğuyor. Daha yıllar geçecek ve peşinden kasvetli yalnızlık gelecek, bastonlu, titrek yaşlılık gelecek, peşinden de sıkıntı ve bunaltı. Fantastik dünyan ağaracak, donacak, hayallerin kaybolacak ve ağaçlardan düşen sarı yapraklar gibi dökülecek… Ah tanrım ne uzun bir zaman dilimidir insan ömründe bir anlık mutluluk."

Anlatacak bir hikayen yoksa nasıl yaşarsın.

 

Not:                            

*** “Beyaz Geceler” öyküsü Fransız İtalyan ortak yapımında 1957 yılında filme alınmış, tabii senaryo uygulaması ile, Siyah beyaz çekilmiş, İtalya’nın küçük bir kasabasında minik bir su yolu ve köprü üzerinde geçiyor. Kar yağdığında gece beyaza bürünmüş oluyor.

St. Petersburg’u, gecenin neredeyse olmadığı haziran ayının uzun günlerini hayal etmezsen, film duygu yüklü bir anlatım. Dans sahnesi çok güzel. Orijinsal adı “Le Notti Bianche“ , oynayanlar Maria Schell ve Marcello Mastroianni.  

Suadiye

23 Ocak 2023

Sorgulayıcı Düşünce, Renkli Hayat - Paradurumu.com

Beyaz Geceler (Dostoyevski, Hermitage, Puşkin) - Paradurumu.com

Sorgulayıcı Düşünce, Renkli HayatSorgulayıcı Düşünce, Renkli Hayatİnsan düşünen varlıktır denir. Yeterli mi, tabii ki yetmez... Meraklı ve sorgulayıcı da olması gerekir ki zaten bu yetenek ve dürtü insanda potansiyel olarak mevcuttur.

 

Yorumlar
Kalan Karakter 800
Ethel Hazar
Harika bir pazar yazısı eşliğinde Marcello Mastroiani ve Maria Schell nefis bir kombo ölmüş Çok keyiflendim elinize yüreğinize sağlık Fethi ağabey.