Sorgulayıcı Düşünce, Renkli Hayat

İnsan düşünen varlıktır denir. Yeterli mi, tabii ki yetmez... Meraklı ve sorgulayıcı da olması gerekir ki zaten bu yetenek ve dürtü insanda potansiyel olarak mevcuttur.

‘’Sorgulanmamış bir varoluş insanlara uygun değildir, yaşamın ancak ne yaptığını düşünürsen, yaşanmaya değerdir.’’

Sokrates

İnsan düşünen varlıktır denir. Yeterli mi, tabii ki yetmez... Meraklı ve sorgulayıcı da olması gerekir ki zaten bu yetenek ve dürtü insanda potansiyel olarak mevcuttur.                         

Çok yıllar önceydi, Londra’da yaşayan dokuz yaşındaki yeğenim Tijen Denizmen’in okuluna ilk gidişim. Sınıfına girdiğimde, çocukları oyunlar oynarken ve dans ederlerken görmüş uzun uzun hayranlıkla izlemiştim. Bugün sordum kendisine neler hatırlıyorsun diye...

İşte kısaca hatırladıkları;

“4 -7 yaş arasında sınıf olarak her zaman bir şeyler yapıyorduk. Resimler çiziyor, şarkılar söylüyor, oyunlar oynuyor, farklı kumaşlar kullanarak modeller yapıyor, parıltılı, renkli kağıtlarla el işi, boyama yapıyorduk. Öğretmenler bizi çember şeklinde oturtur ve her öğleden sonra bize bir hikâye kitabı okurdu. Sınıf duvarları, öğrendiklerimizin bir sonucu olarak her zaman sanat eserleri ile doluyordu. Elbette sessiz oturmamız ve odaklanmamız gereken dönemler vardı. 10 yaşında, Anglo-Sakson kralı Harold ile Normandiya Dükü William arasında 1066’da yapılan Hasting savaşını öğrendiğimi açıkça hatırlıyorum. Sınıf duvarının uzunluğu boyunca savaşı ve sonucunu tasvir eden çok uzun birçok uzun bir duvar halısı yaptık. Oyun temelli öğrenmenin etkili olduğunu yaratıcılığı etkilediğini düşünüyorum.''

2021 Birleşik Krallık Ulusal müfredatı pek değişmiş görünmüyor.

‘’Orta Okul (11-16 yaş arası, normal dersler dışında sanat, fotoğrafçılık, beden eğitimi ve ev ekonomisi, aşçılık dersleri vardı. İllüstrasyon sınıfını ve gölgelendirme, doku oluşturma ve yaratıcı akışı sevme öğretiliyordu. Her yıl bir tiyatro prodüksiyonu sergileniyordu. Her yaştan öğrenciler prodüksiyonda yer alıyor, şarkı söylüyor, dans ediyor, oyunculuk yapıyor ve sahne arkasında kostüm, ışıklandırma veya yardım hizmetlerinde çalışabiliyordu. Bu okul için çok büyük bir olaydı, hepimiz heyecanlanır ve katılmayı dört gözle beklerdik.’’

Ben de kendi okul günlerimi düşündüm... Başta matematik, fen ve sosyal bilgiler, dil bilgisi dersleri çok önemliydi. Karnemizin karşı sayfasında öğrencilerin davranışları ile ilgili, öğretmenlerin değerlendirmelerini gösteren bölümler vardı. Öğrencinin hal ve gidişi, sosyal yapısı, temizliği gibi…

Okullarda terbiyeli, ciddi, disiplinli olma, derslerde başarı hem aile hem çevrende çok önem arz ediyordu. Ama bizlere sosyal davranışlarımız için not veren eğitim sistemimiz gelecekteki hayatımızın sadece ezberletilmiş bilgilerle geçeceğini öngörüyordu sanırım. Ya da sistem bir kere öyle kurulmuş devam ediyordu.

İlkokulda anımsadığım, baharda öğretmen bahçeye çıkartır, yağ satarım bal satarım gibi oyunlar oynatırdı. Teneffüslerde de gruplar halinde çeşitli oyunlara dalardık.

Lisede ise resim ve müzik tercihli ders olurdu. Birinden birini tercih ederdin, o da haftada bir saat. Beden eğitimi de yine haftada bir saat artık ne hareket yaptırılırsa ya takla atma ya da el kol hareketleri!

Başka bir etkinlik pek hatırlamıyorum. Bir tek orta okulda müzik hocamızın bireysel çabası ile bizleri pazar günleri Şan Sineması’ndaki klasik müzik konserlerine götürmesiydi ki bizler için harika bir aktiviteydi.

Tarih dersi kitaplarında önce tarihi olaylar, savaşlar antlaşmalar yazılıdır, sonra da o zaman bölümündeki sanat olaylarına, eserlerine, sanatçılara yer ayrılırdı. Ancak tarih dersi hocalarımız uzun uzun meydan muharebelerini, anlaşma maddelerini anlatır, sanat sayfalarını es geçerdi. İmtihanından geçmek için savaş sonlarındaki barış anlaşma şartlarını ve tarihlerini iyi ezberlemiş olman gerekirdi. 

Ezcümle ne sanat ne jimnastik ne sosyal ilişkiler ne de konuşma adabı, zarafet gibi öğretiler, hiçbiri yoktu. Halbuki sanata ilgi çekme, beden eğitiminde dans figürleri öğretisi, bir müzik aleti çalma, şarkı söyleme, tiyatro çalışmaları, hatta öğretmenlerle birlikte aynı masada yemek yeme, sohbet etme gibi öğreti ve aktiviteler hem mutluluk hormonlarını tetikler hem de hayata bakış, düşünce tarzı, bilgiye merak ve araştırma bilincini yerleştirmez miydi?

Liseyi bitirdiğinde, eğitimin sadece okulla sınırlıysa, kafanda sadece öğretilen, ezberlettirilen bilgiler yer alırdı. Bir de yabancı okulda kolejde okumadınsa, birkaç dakika düşünüp yarım yamalak cümle kurabildiğin yabancı dil bilgisi kalırdı. Hayatın gerçekleriyse şimdi başlıyor, nasıl baş edeceksin, sosyalleşeceksin. Zorlukları, engebeleri ve dahi güzellikleri bakalım seni nasıl karşılayacak, sen kendini nerede bulacaksın.

Eğitimdir bizleri geleceğe taşıyan, ailemizden, çevremizden, okullarımızdan aldığımız. Ezber bilgilerle değil de bizi düşündüren, merak ettiren, sorgulatan, yanlış ve hata yapmaktan korkmayan bir birey olarak büyütmüşse aldığımız eğitim, gelecek yaşantımızı bireysel ve toplumsal olarak güzelliklere ve refaha taşıyabilecektir.

Aksi takdirde rastlantıların ve de şansın güzelse, kendi doğandaki, genlerindeki yeteneklerin ve değerlerinle örtüşmüşse geleceğin ne ala, yoksa meraksız, ilgisiz tek düze bir hayat seni bekliyor da olabilir…

İnsanın Doğasında Yaratıcılık Eğilimi Var

Çocuklar da aslında çok yetenekli yaratıcıdırlar. Ezbere dayanan, deneylerden uzak eğitim sistemleri içinde insanın içinde taşıdığı yaratıcılığı engellendiği izahtan varestedir. Soru sorma, sorgulayıcı olma, anlayışı genişletme konusunda bilgi sahibi olma düşünme becerilerini ve yaratıcılığını da yüksek düzeylere taşıyacaktır

Aldığın eğitimlerde, kafa yapında, öğrenme merakı, sorgulama, içsel tartışma, geniş bilgi gerektiren olayları yorumlama gibi özellikler yoksa daha ziyade kabullenici olursun ve zorluklarla baş etmede sorgulayıcı ve mücadeleci olamazsın.

Eskiler bilir, Aziz Nesin’in bir “Mu Ni “öyküsü vardır. Beş yaşlarındaki çocuk bu ne diyemez onun yerine mu ni diye sorar. Kalabalık bir aile misafir toplantısında çocuk aynı zamanda pedagog olan şen şakrak, sinirlerinden arındırılmış bir adama başlar soru sormaya, mu ni mu ni diye, adam her soruya cevap verse de sonunda dayanamaz o sakin adam çılgına döner.

(Mu Ni? - Aziz Nesin (Kendi Sesinden) - YouTube)

İnsanda öğrenme, keşfetme ve sorgulama merakı olmasa belki de hiçbir keşif, icat yapılamazdı. Ne suyun kaldırma kuvveti ne buhar gücü ne telefon ne de elektrik. Yüzlercesi hep merak sorgulama ve araştırma sayesinde.

Yaklaşık yirmi beş sene önce kızımın mezuniyet töreni vesilesiyle Amerika Ithaca kasabasındaki Cornell Üniversitesi’nde tanıştığım bir matematikçi mühendis, beni özel bir bölüme götürdü. Devasa ve çok karmaşık küp biçiminde bir makine diye düşündüğüm cihaz üzerinde bana bilgiler aktarmaya çalışıyordu. Uğraşıları bilgisayar hızını azaltmak, bugün kullandığımız hale getirmenin basamaklarıydı.

Çok etkilenmiştim. Merak, araştırma, sorgulama… Son senelerdeki teknoloji ilerleme hızını düşününce hani neredeyse insanlar bir gün ışınlanabilir mi acaba diye düş de kurabilir oldu!

 Yaratıcılığı Teşvik Edici Eğitim

Peki ne yapalım o zaman diye sorabilirsin, çocuklar bizim çocuklar, ailece ana okul yaşlarından başlayarak yaratıcılığı teşvik edici öğretiler davranışlar aşılayabiliriz;       

(4 Ways Parents Can Teach Their Children to Be Creative (friendscentral.org)

  • Yaratıcılık genellikle bir şeyi yeni ve farklı bir şekilde görme yeteneğinden kaynaklanır.  Bir şey yaratmak, bir problemi çözmek için hayal gücünü ve orijinal fikirleri kullanma yeteneğini geliştirme çabası içinde olmak, yeni fikir ve kavramlarla tanıştırmak iyi bir başlangıç olabilir. Çocukların yeni ve farklı fikirlere, düşüncelere ve kavramlara, özellikle de birbiri ile çelişenlere maruz kalması, düşünceye yol açması da önemlidir. Yaratıcı bir zihniyet oluşturmak için, çocukların tüm konulardan ve yaşam alanlarından çeşitli bilgilerle beslenmesi gerekir.
  • Çocuğunuzu soru sormaya teşvik edin. Soru sormak öğrenme sürecinin doğal bir paçasıdır. Bilinmeli ki soru sorulması öğrenme merakının ve yaratıcılığın önemli bir parçası, ilk belirtileridir. Her soruya direkt cevap da şart değil, bazen, uygun durumlarda sorunun cevabını düşündürterek, deneme yanılma yolları ile bulmalarını teşvik etmek güç verecektir. Görsellik te önemlidir küçük yaşlarda, gördüğü ile daha iyi öğrenir unutmaz.
  • Gelelim en güzel noktaya, ne mi, sanatın vurgulanması. Yaratıcı ve analitik düşünme ve yaratıcılık becerilerini geliştirmenin en güzel yollarından biri. (Çizim, resim, heykel, yazı yazma, müzik, enstrüman çalma, dans etme, tiyatro, bol bol kitap okuma. Sanat sergileri, müze gezileri, her türlü müzik ve konserler...)
  • İmkanlarınız elveriyorsa çocuğunuzu yaratıcılığa da öncelik veren bir okula kaydetmeyi düşünün.  Sanat, müzik, drama, hatta dans dersleri veren okullar yaratıcılığın öncüsü olabilecektir.

Kuantum (Quantum) fiziği deyimini son zamanlarda duymuş, okumuşsundur. Latince kökenli bu kelime aslında atom altı parçacıkların (atomdan küçük parçacıklar, elektron, proton, nötron gibi) değerleri için kullanılır. Kuantum düşünce ve felsefesi dediğimizde, özünde yaratıcı düşünce ve sorgulayıcılık vardır. Atom altı alanda etkili olabilecek tarzda düşünebilme ki bu düzey yükseldikçe hayatını yöneten başkalarından ziyade sen olabilirsin. Bu düşünce tarzı belleğini ve bilinçaltını tetikleyerek zincirleme etkileşimler reaksiyonlar yaratabilir.

Öğrenmeye meraklı, soran, sorgulayan, araştıran, olumlu ve yaratıcı düşünce tarzını bilinçaltına da yerleştirmiş nesillerin yetişmesi ve bireysel hayatlarını daha iyi yönetmelerini, ülkemizi ve toplumsal yaşamı güzelleştirmesini dileyelim. 

24 Mart 2021

Heybeliada

Fethi Denizmen

Etiketler Gençlik
Yorumlar
Kalan Karakter 800
Media Özgül Güner
Konuda yazıda süper hem öğreti var hem geçmiş hem anılar gerçekten kendi adıma öğretim yıllarımız seninde belittiğin gibi farklıydı ben lisede gezi koluydum baharda belgrat ormanı piknik tiyatrolar buz revüleri bilgi yarışmasına radyo evine gitmişdik sosyelleşme adına hayatımızda çok yararlı oldu sorgulayan kendine güven duyan saygılı sevgiyi arkadaşlık duygusunu özümsemiş yurttaşlar olduğumuza inanıyorum bize güzel duygular yaşattığın için teşekkürler
Hilal Hundur
Yine çok güzel adeta tez özeti gibi bir yazı Hayranlık duymamak mümkün değil Kaleminize sağlık Benim de önemsediğim bir paylaşımı aktarmak istiyorum Japonya’da çocuklar; 10 yaşına kadar sınava girmezler.10 yaşa kadar olan zaman, çocukluklarını yaşayabilecekleri en hassas dönemleridir. Bu zaman diliminde iyi insan olma, vatanına bağlılık milletini sevmenin önemi öğretilir. Sağlam bir kişilik kazanmanın eğitimi verilir. Türk Milli Eğitiminin genel amaçları da bu yönde oluşturulmuştu Sürdürülebilmesini isterdim.
Feza Demiriz
Yine guzel bir konu"yaraticilik"en azindan beni heyecanlandiriyor... Otomatik robotlara donduk..metal kutular elimizden dusmuyor sanal bir alemde yasiyoruz...egitim sorunlari,toplum baskisi,vs gibi ben buna 'ogrenilmis caresizlik' diyorum.. Her kes birbirine soruyor"kac like aldin ,ne kadar tiklandin "diye tek deger olcumuz onaylanma.. Bir oyku hatirlat ti...Kizildereliyle beyaz adam ata binmis gidiyorlar ..hizlanmislar ormanda daha da hizli dortnala kizildereli birden durmus..beyaz adam sormus "neden durduk ne bekliyoruz?" diye kizildereli cevap vermis "cok hizlandik ruhumuz geride kaldi" diye.. Ruhumuz kesfedilmeyi bekliyor..yaraticilikta orada bekliyor kesfedilmeyi..ozguven ozsaygi ozdeger de orada beklemede.. Cesaret kararllik ve istekle...
Elif Kozan
Ne güzel söylemişsiniz, oyun temelli öğrenmeye ihtiyacı var çocuklarımızın, düşmeye çamura batıp çıkmaya... Dilerim bu şekilde eğitim veren okulların sayısı artar ve bu tarz bir eğitim çocuklar için lüks değil temel ihtiyaç olarak görülebilir...
Ethel Hazar
Ezberci sistem degismedikce hicbisey değişmez çocuk daha okulda soru sormak için söz alamazken nasıl sorgulayacak Türkiye de öğretmenle çocuk arasında uçurum var çocuk pedagojik olarak ezik ve bu durum bütün yaşamına yansıyor maalesef
Melih HUNDUR
Söylenecek şeyleri ne güzel söylemişsin ağabeyim. Doğamızdaki özelliğin önünü açsak çok güzel olur tabi. Şu söz yazınızda yakışıyor diye düşündüm... Çok özetleyici "Merakın formel eğitimde hala hayatta olması bir mucize." ~ Albert Einstein
Ethel Hazar
Ezberci sistem degismedikce hicbisey değişmez çocuk daha okulda soru sormak için söz alamazken nasıl sorgulayacak Türkiye de öğretmenle çocuk arasında uçurum var çocuk pedagojik olarak ezik ve bu durum bütün yaşamına yansıyor maalesef
Elif Kozan
Ne güzel söylemişsiniz, oyun temelli öğrenmeye ihtiyacı var çocuklarımızın, düşmeye çamura batıp çıkmaya... Dilerim bu şekilde eğitim veren okulların sayısı artar ve bu tarz bir eğitim çocuklar için lüks değil temel ihtiyaç olarak görülebilir...
Feryal Orhon Basık
Harika bir yazı. Ellerine sağlık. En çok hangi cümlen dikkatimi çekti biliyor musun? “ 2021 Birleşik Krallık Ulusal müfredatı pek değişmiş görünmüyor.” Her Milli Eğitim Bakanı değiştikçe değişen ve artık “Milli”liği sadece antetlerde kalmış ülkemin eğitim müfredatını düşününce, bu cümle içimi acıttı.
DAHA FAZLA YORUM GÖSTER