Limanlar ve yalnız denizcileri

İlk kez Kuzey Avrupa limanlarına sefer yapan gemide görev almıştı genç kaptan, içinde tatlı bir heyecan vardı, Biscay Körfezi’nde 9 kuvvetinde hava varmış, inşallah varışımız gecikmez limana...

Hayal ediyordu, limana çıkacak, alışverişten ziyade aklı denizci arkadaşlarının anlattığı Bristol dans kulüpte idi, bir kızla kendini dans ederken tatlı düşler kuruyordu.

Hayalleri gerçek oldu, orkestra müziğe başlarken hemen bir genç kadının karşısında hafif bir reverans yapıp dansa davet etti. Kendini pistte dans ederken uçuyor gibiydi, ahh orkestra ne olur slow dansa devam et diye içinden geçirirken hızlı dans melodileri çalmaya başlamıştı bile. 

Kısa bir süre sonra müzik sustu, bir anons, herkes masalarına, içki molası verilmişti. Orkestra yeniden müzik yapmaya başladığında genç kadın nazikçe dans teklifini redderken “Benden hoşlandığınızı hissettim, istenmek güzel bir şey ama sizinle belki bir başka gece rastlaşırsak tekrar dans ederiz.” dediğinde genç denizci bara gitti, birkaç kadehten sonra şansını denedi, bir iki dans sonrası sabah çok erkenden kalkması gerektiğini hatırlayıp ayrıldı kulüpten.

Yine aynı gemideki denizci arkadaşlarının önerisi ile ertesi gece iki denizci arkadaşı ile Casino de Paris adlı gece kulübüne gitti. Kulüp gece yarısı açılıyordu. Salondaki ışık sisteminden masadaki kadınların hepsi genç görünüyordu. Arkadaşlarının ona muziplik yaptığını ertesi sabah öğrenmişti, zira oraya giden kadınlar genelde bin yaşında imiş… Arkadaşlarının önerisi ile bir kadını dansa davet etti, ancak kadın hem çok şişman hem çok hareketli idi, pistte şaşkınlık içindeyken kadının darbesi ile kendini yerde bulmuştu bile!

Ertesi günü gündüz şehre indi, biraz alışveriş sonra gemiye geri dönüş, yeni seferler yeni limanlar ve heyecanlar umuduyla.

                                        *

Her denizcinin limana varırken değişik heyecanları vardır, değişik yaşlarda tanıdığım üç kaptana düşüncelerini yazmasını istedim. İşte neler yazdıklarını kendi anlatımlarından okuyalım…

                                       ***

Gençlik günlerinden beri arkadaşım, sevgili dostum, 70’li yıllarda görevli olduğu gemi her Rotterdam limanına geldiğinde birlikte gezip zaman paylaştığım duayen denizci:

Kaptan Saim Oğuzülgen

Geçmişten günümüze dünyadaki insan yaşamında gereksinim duyulan birçok madde gemiler tarafından taşınmaktadır. Gemiler önceleri ahşap, bilahare demir (Saç) ve zamanımızda birkaç değişik maddelerden inşa edilmektedir.
Gemileri kullananlar ise en başta her türlü sorumluluğu yüklenmiş olan gemi kaptanı (Master- Süvari) ve personeli olan denizciler tarafından yönetilir ve bir limandan diğer bir yere götürülür. Bu götürülme işlemi gemilerin seyir yapabileceği her denizde ve denizlerle ilgili su yollarında gerçekleştirilir.

Denizcilerin dünyada yasayan insanlar ve canlılar ile deniz ticareti mensupları için bu çok önemli ve kutsal görevi yerine getirirken nelerle karşılaştıkları ve neler yaşadıkları nedense genelde göz ardı edilmektedir. Bu konuda söylenmiş çok önemli bir söz vardır. “"İNSANLAR DENİZCILERİN, DENİZDE NEKER ÇEKTİKLERİ İLE DEĞİL, GEMİLERİNI LİMANA YANAŞTIRIP YANAŞTIRMADIKLARI ILE İLGİLENİRLER" Bu söz denizcilerin ne kadar yalnız olduklarının en önemli örneğidir.

Denizciler bir limandan kalkmadan önce, gidecekleri yol (Rota/Rotalar üzerinde karşılaşacakları MUHATARALAR ile değerlendirmeler yaparlar DENİZ SERGÜZEŞTİNE çıkarlardı, bazen de o zamanların imkanları ile yapılan değerlendirmeler yeterli olmaz veya beklenmedik meteorolojik gelişmeler olur, günlerce fırtınalar ve dalgalar ile mücadele edilirdi.

Bir denizcinin görev arasında istirahat zamanında yemeğini yerken masanın bir tarafından diğer tarafına savrulduğunda ve gemi yalpa yaparken elinde tabak yalpa periyodu içinde yemeğini nasıl yediğini ve neler hissettiğini ancak denizciler bilir. İstirahat edip tekrar görevine hazır olmak istediğinde yatağında veya sedirinde uyumaya çalışırken yatağının beşik gibi değil de kendisinin yatak içinde sallanırken nasıl uyumaya çalıştığını ancak yaşayanlar bilir.

Bu anormal şartlar altında bir limana gelen denizcinin neler hissettiğini de ancak bu SERGÜZEŞTİ ve psikolojik şartları yaşayanlar bilir.

Ülkelerin şehirleri geçmişte genelde sahillerde ve gemilerin ulaşabileceği yerlerde kurulurmuş. Örneğin İstanbul, İzmir, Antalya, Mersin, Londra, New York, Hamburg, Rotterdam vb. Zamanımızda ise limanlar nedense yerleşim yerlerinin en uzak bölgelerine kuruluyor. Sebebini anlamış değilim.

Geçmişte deniz taşımacılığı yapan gemilerin limanlara gelmesini insanlar büyük bir özlemle ve şevkle beklerken, zamanımızda bu anlam da değerini yitirmiş. Örneğin ben 1970 li yıllarda gemilerde çalışırken İzmir'den Liverpool'a gittiğimizde 5.000 ton pamuk balya yükünün boşaltılmasının 20 günden fazla sürdüğü olurdu. Şehir limanın etrafında kurulu olduğundan hem gemideki denizciler ve hem de denizcilerin gelmesini bekleyen esnaf ve yerel insanlar memnun olurdu. Böylece denizciler DENİZ SERGÜZEŞTİNDE yaşadıkları psikolojik sıkıntıdan kurtulurlar ve moral ve motivasyon kazanarak yeni seferlerine başlarlar ve DENİZ SERGÜZEŞTİNE atılırlardı.

                                            ***

Uzak denizlerde uzun süreli, genelde 6 aylık kontratla, gemilerde görev almış bir genç kaptandan dinleyelim:

Kaptan Can Çevik

Yaz tatilinde çıktığınız o katamaranlar gibi, filmlerdeki zenginlerin çıktığı 20, 30  metrelik yatlar veya yelkenliler gibi değil, masmavinin hatta mavinin değil iki mavinin arasında sonsuzluğun içinde tıpkı bir arafta ilerlercesine 6-8 ay bir limandan diğer bir limana gitmek. Düşünün bir sürü liman yapıp hiç ayağınız karaya basmadan uykusuz ve insan üstü bir çabayla çalıştığınızı…

Bir de psikolojik baskı, zayıf beslenme ve her şeyden uzak bir hayat. Bu gelişen dünyada da yalnız başınıza hayatta kaldım mutluluğuyla size verilen birkaç bin dolar ile kendinizi avutursunuz. Dünyadan bir haber bir şekilde sadece ekonomik özgürlük elde ettiğini düşünerek kendini avutmaya çalışan bu insanları karaya geldiğinde bir küçük sıcak sarılmayla ve onların bu zorlu sınavı geçerken kazandıkları parada gözü olmadan sevmeleri ve onların düşüncelerini yargılamadan önce empati yaparak hayatın ne kadar zor olduğunu düşünmeleri lazım. 

                                                   ***


Ve en genç yakışıklı kaptan bakalım neler yazmış: 

Kaptan Ege Çağlar Güven

20 saatte dolum-tahliye yaptığımız oluyor, hele Baltık Denizi'ndeki yakın limanlar arasında sefer atıyorsak demir veya drift için dört gözle bekliyoruz. Kimyasal ve petrol gemilerinde çalışan biri olarak kuru yük gemilerinde çalışanlar kadar bilemem bu yüzden benim için limanların daha önemli olduğunu söyleyebilirim. Sonuçta nadirlik değer katar.

Farklı dilde konuşan bir şehir, yeni bir kıta, bilinmez yemeklerin tadı özetle öğrenmenin ve maceranın kendisi. Tabi ki denizciler arasında da kendi başına kalmaktan korkanlar, dışarı çıkmak istemeyenler oluyor. Satın alacağı şeyleri kafalarında döviz kuruyla çarpıp biraz daha çekiniyorlar belki de fakat kendi adıma konuşursam uzun mavi bir yolculuk ardından gelen ve görmekten sıkıldığım yüzlerden kurtulmak da büyük bir ödül hatta mesleğimi seçerken en büyük etkenlerden biri. 

Güney Fransa’nın güzel kızlarını düşünürken insan hangi derdini unutmaz bilmek istemiyorum. Bugün gemilerde mobing dahil olmak üzere denizcilerin haklarını korumasına işlevsiz şekilde yardımcı olan kuruluşlar var, yarına baktığımda dışarı çıkabilme hakkımı da koruyan bir kurumun varlığını görmeyi çok isterdim.

 

                                               ***

“Gemiler ve yalnız denizcileri” başlıklı yazımda ilginizi çekebilir.

Gemiler ve yalnız denizcileriGemiler ve yalnız denizcileriGemi denilince aklınıza ilk olarak ne geliyor? Seyahat etmiş olduğunuz yolcu gemisi mi yoksa rıhtıma birkaç römorkörle yanaştırılan yaklaşık 350 metre uzunluğunda beş bin yolcuyu aynı anda ağırlayabilen 18 katlı cruise gemileri mi?

Yalnızlık çağdaş denizciler arasında en yaygın duygulardan biri, limanda bir arkadaşa sahip olma değerli onlar için, bu denizci olur, acenteden biri olur, herkes olabilir. Özellikle küreselleşme, mürettebat yönetimini gemi sahipliğinden ayrılması  nedeniyle mürettebatın gemiye olan yakınlığı azalmakta ve geminin işine daha az katılım olmaktadır.. 

Yine 70’li yıllarda Rotterdam limanındaki staj süremde denizciler beni gemide görünce sevinirlerdi, arkadaşlık yapardım  onlarla, hala devam eden denizci dostluklarım var, çok değerli benim için. Nereye gidelim, sen de gel, beraber olalım, ofisti bir Norveçli kız varmış gelelim ofise tanıştır bir kere tokalaşmak yetiyormuş hayalini düşünmek bile seyir halinde iken, kaldığın evin altındaki bardaki barmaid  psikolog gibi imiş, hem içelim hem sohbet edelim. Ve daha niceleri…

İşte yalnızlığın yansımaları. Denizcileri anlamaya çalışalım, anlayışla karşılayalım onları…      

24 Ağustos 2022

Heybeliada

Gemi sahipleri ve işletenler için derinliğine yardımcı olabilecek bilgiler ve ilgi duyanlar bu linklerden yararlanabilir:

https://shipsandports.com.ng/how-seafarers-battle-loneliness-at-sea/

https://splash247.com/why-seafarers-value-having-a-friend-in-port/

https://www.seatrade-maritime.com/americas/lonely-seafarer

https://www.quora.com/What-the-first-thing-that-all-seafarers-do-at-their-port-of-call

https://www.happyatsea.org/news/article/day-nine-seafarers-feeling-lonely-and-isolated/

https://www.smh.com.au/national/the-loneliness-of-the-long-distance-seafarer-trapped-by-a-pandemic-20210303-p577ke.html

Yorumlar
Kalan Karakter 800
Seda Oral
O uzun yolculuklar zaten çok zorken bir de üstüne yalnızlık daha da zor olmalı. Bu yazı bana Can Bonomo'nun Eurovision'da söylediği şarkının sözlerini anımsattı "benim gemim umuttandir, senin körfezini arar durur." Sevgiler.