Akıllı Makineler ve Gelecek

Gündemin hiç önem kaybetmeyen konularından biri tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de işsizlik.

Her ne kadar Kuzey Amerika ve bazı Avrupa ekonomileri görece iyi performanslar gösterseler de orada da ayın sonunu getirmekte zorlanan büyük bir ücretli kitle olduğunu görüyoruz. Ekonomik zorluklar salt işsizliğin önüne geçilmesiyle çözülecek kadar kolay değil. 

Yakın gelecekte kalabalık istihdam sağlayan iş alanlarında ortaya çıkacak değişimler, bugün var olan iş alanlarını derinden etkileyecek gibi görünüyor. Özellikle insan kaynaklı verimlilik problemlerinin ortadan kalkacağı bir dünyada üretkenliğin artacağını öngörmek çok zor değil, ama bunun yanında artan nüfus, sosyal güvenlik harcamaları, ilaç, su, yiyecek gibi temel kaynaklara erişimin zorlaşması dünya açısından yeni kriz alanları yaratmaya gebe.

Yukarıda bahsedilen felaket senaryosu içerisinde doğru karar alan ülkelerin öne çıkacağı bir zamana doğru ilerliyoruz. Özellikle yapay zeka, makine öğrenmesi, analiz yeteneği gibi alanlarda hızlı bir gelişme kaydedilmesi ülkemizin geleceği açısından da önem taşıyor. Tüm iktisatçıların kullandığı Kore gibi örneklere girmeden kendi adımıza kararlar almanın neden kritik olacağı konusundan bahsetmek istiyorum.

Gelecek on yılda bizden sonraki neslin bizim kadar katma değer üretebilmesi için bizim sahip olduğumuz eğitimin birkaç kat ilerisinde bir yerde olma ihtiyacı var. Bu eğitimin dünya standartlarında olması, rekabete hazırlayıcı bir mantıkla düşünülmesi, öğrencileri tartışmaya ve en aykırı fikirleri bile kavrayıp anlayacak, tartışarak faydalı hale getirebilecek yetenekte zekalar üretmesi gerekiyor. Asgari seviyede iyi bir analist olabilmek için, okuduğunu anlamanın ötesine geçerek, veri tarlaları üzerinden ulaşan sinyalleri yorumlayabilmek, anlam üretecek yeteneğe, esnek düşünme ve disiplinli değerlendirme kapasitesine ihtiyaç duyulacak.

Eğitim sistemimiz, okullarımız, çocuklar ve ebeveynler bu duruma ne kadar hazırlıklılar? Matematik, felsefe ve tarihin temel eğitim alanları olarak önceliklendirilmediği, tartışılamadığı, dogmaların sorgulanmadığı ve irdelenmediği akademik bir ortamda global çapta etki yaratacak kapasiteye sahip fikir ve proje üretmek mümkün olabilir mi? Akademik öğretinin en erken yaşta başlamadığı bir öğretim çevresinde yaratıcı fikirler üretecek bireyler yetiştirmek ne kadar gerçekçi?

Tüm bu soruları düşünmek ve hızlı kararlar almak zorundayız. 2000’li yılların ortasında, tartışabilmek için zamanımız varken, bugün artık kaçan trenin son kompartımanına tutunmak dışında pek alternatifimiz var gibi görünmüyor. 5G gibi kritik önemde altyapılarda ABD’nin bile teknolojik gelişime yetişmekte zorlandığı yeni bir döneme giriyoruz. Yeni nesil iletişim altyapılarının Uzak Asya’da saldırgan şekilde geliştirilmesi, teknolojinin farklı alanlarında liderlik konularının ulusal güvenlik meselesi haline geldiği bu yeni düzende ayakta kalabilmenin anahtarı, bu gelişmeleri sağlayacak tüm insan gücünü bir an önce yetiştirmekten geçiyor.

Yeni dünya blokları, teknoloji rekabeti üzerinden kurulurken, bizim olan biteni cep telefonlarımızdan sosyal medyada takip ederek kendimize bir yer edinmemiz pek mümkün değil.

Girişimcilik yanında, nitelikli eleman yetiştirerek, yeni girişimlerin ayakta kalma kapasitesini arttırmak, girişimleri dünya oyuncusu haline getirmek ve potansiyel rekabete girmelerini sağlamanın tek yolu, bu çatışmada ayakta kalabilecek kapasite de insanların yetiştirilmesinden geçiyor.

Tüm bir nüfusu kısa sürede bu seviyede rekabete hazır hale getirmek mümkün olmadığına göre, öncelikle herkese bu dönüşümün öneminden bahsetmeliyiz. Serbest tartışma ve fikir paylaşımının önünü sonuna kadar hızla açmak ve akademik kaynakları, anlam ve fark yaratacak alanlara yöneltmek, başka alanlarda kaynak israfına yol açan uygulamalardan bir an önce vazgeçerek, ülkeyi yeni bir dünya gücüne dönüştürme çabasına geçmek için acilen tedbirlerin alınması ve zihniyetin değişmesi gerekiyor.

Yorumlar
Kalan Karakter 800