Boğaz’ın anılarda kalan balıkları

Bugünün dünyasında tüm denizlerdeki hayat, insan merkezli politikalar ve nüfusun hızlı artışı, gelişen sanayi, kirlilik ve yapılaşma nedenleri ile giderek yok olmakta.

Bugünün dünyasında tüm denizlerdeki hayat, insan merkezli politikalar ve nüfusun hızlı artışı, gelişen sanayi, kirlilik ve yapılaşma nedenleri ile giderek yok olmakta.

Greenpeace verilerine göre 1950’lerden sonra dünya balık stoklarının %60’ı tükenmiş durumda ve bu tükeniş maalesef artarak devam etmekte. Bir zamanlar Adriyatik Denizinde görülen müsilaj (deniz salyası) maalesef güzelim Marmara Denizimizi de en kötü ve hızlı şekilde kaplamış bulunmakta. Umutlarımız, olabilecek en kısa zamanda denizin oksijene kavuşması, insanların da denize ve de balıklara.

Fakültedeyken işletme dersi hocamız bizden bir tez yazmamızı istemişti, ben de ‘’Sarıyer’in Balıkçılığı” konusunu seçmiştim. Taş İskele denilen bir yer var, genelde balıkçılara ait teknelerin bağlandığı ufak bir barınak liman.

Kıyısında ağlarını onaran balıkçılar, onların neşe dolu sohbetleri, arka planda çay kahve gibi gereksinimi sağlayan kafeler, birkaç balık lokantası, yan tarafta satışa sunulmuş çeşit çeşit taze balıklar, biraz ötesinde Kumsal Çay Bahçesi ile Sarıyerli sakinlerin hala anılarında yaşattığı yerlerdi.

Günlerce yanlarına oturdum, onlar ağlarını onarırken bende yazacağım tez için tüm detaylarını öğrenmeye çalışmıştım. Balıkçılığın, yaşamlarının, denizdeki ilginç anılarının en ufak detaylarına kadar. Şimdilerde ise Taş İskelede birkaç balık lokantası, yan tarafta da balık satılan bir bölüm mevcut.

Boğaz’ın anılarda kalan balıkları  resim: 0

Taş İskele / 12.09.2018 - Fotoğraf: Fethi Denizmen

(Ana Mendirek boyu 48 metre. Alt yapı sadece elektrik. Son yıllarda genelde palamut, tekir, çinekop ve kalkan ağları kullanılmaktadır.)

Karadeniz ile Marmara arasında ekolojik görev gören, çift yönlü deniz akıntısının olduğu Boğaz’da bazı balıklar önce Karadeniz’e çıkar, yumurtalarını bırakır, beslenir, geri döner. Palamut, lüfer, levrek, sardalye, uskumru, hamsi, hatta torik, orkinos, kolyos ve kılıç gibi. Kalkan, Pisi gibi balıkları da balıkçı tablalarında taze taze görmek olağandı. Bunların dışında Boğaz’ı mesken tutmuş balıklar da mevcuttu istavrit, tekir, iskorpit, mezgit, izmarit, kırlangıç, gümüş, kefal, kaya balıkları gibi. 

Benim Sarıyerli gençlik, mahalle, okul arkadaş grubumuz, son bir sene hariç, on senedir her çarşamba öğlenleri çoğunlukla Sarıyer’de toplanır, anılarımız ve esprilerimizle balıklar eşliğinde sohbetler ederiz.

Boğaz’ın anılarda kalan balıkları  resim: 1

Bir Çarşamba Öğlen Saati/ Sarıyer Taş İskele Aquarius

Sarıyerli Asırlık Arkadaşlarımın

Anılarında Kalanlardan Bir Demet:

Boğaz’ın anılarda kalan balıkları  resim: 2

Köksal Lütfü Alptürer

''50’lerde, lise çağımda, Ortaköy’de deniz kenarındaki Kabataş Erkek lisesi önü orkinos dolardı. En ufağı 500 kilo gelirdi, balıkçılar tuttukları orkinosları rıhtıma koyar tekrar yenilerini tutmaya giderlerdi.

Karlı kış günlerinde Lisede hemen herkes yangın kancası bulur ve bununla denizden torik çekerdi. Çifti 50 kuruşa Ortaköy balıkçılarına satar, gerisini Sarıyer’e evimize Lakerda yapılmak üzere getirirdik. Her sene üç teneke Lakerda yapardı otomobil makasçısı, Agop ile Seta’nın babası Artin usta bizim ev için.

Kışın okuldan gelip Sarıyer’de vapurdan çıktığımda ya uskumru ya palamut kokuları eve gidene kadar beni takip ederdi.

Sarıyer’de balığa çıktığımız da eve en az 1 gaz tenekesi uskumru ile dönerdik. Annemin Çayırbaşı’lı bir kadını vardı, çiroz yapmak için ustalıkla solungaçlarından eli ile girerek içini karnını yarmadan temizler annemde tuzlar, balkonda kurutulurdu. Her sene bin çift çiroz yapar, bol bol hatta salata olarak da tüketirdik.  Akşamları gaz ocağında yakılır, havan ile dövülür, sirkeye yatırılır, ertesi sabah annem benim için iki çiroz bir takoz lakerda verirdi yanıma öğlen için.

Arnavutköy Akıntı Burnunda özel sepetleri ile ıstakoz tutulurdu.

Geceleri Rumeli Kavağı yolunda Telli Baba önlerinde lüks lambalarını koyar pavuryaların (bir yengeç türü) ışığına çıkmasını bekler çatalla düzeltir bir sopaya bağlardık. Ne zaman gitsek bir teneke pavurya toplardık.   

Lüfer zamanı geldiğinde ilk tutulan lüfer çok kıymetli idi. Bir çavelya (balıkçıların alçak kenarlı sepeti) içine incir yaprağı ve lüfer konur, gelenek olarak sayılan bir beye gönderilir, bey de içine bir altın koyar geri gönderirdi.

Rumeli Kavağı’ndan midye gelirdi, bulaşık teli ile kabukları temizler, bol soğan ve zeytinyağı ile pişirirdim, çok da lezzetli olurdu.''

 Yücel Çağın   

''50’li yıllarda Ortaköy sahildeki Kabataş Erkek Lisesi talebeleri büyük çoğunlukla Sarıyer ve civarından gelenlerdi.

Lise sahilde olduğundan balıklarla ilgili birçok anımız oluşmuştu.  Ya 15 dakikalık teneffüslerde ya da pencere kenarında oturduğumda, genelde 5’inci derslerde, izlediklerimle.

Bir kış günü dikkatimi çekti, Kız Kulesi’nden bir balıkçı kürek çekerek liseye doğru yaklaşmakta arkasında da zokaya takılı insan boyunda bir orkinos. Kıyıya yaklaştığında nasıl becerdiyse ipin bir ucunu balığın kuyruğuna diğerini kayığın ıskarmozuna bağladı. Orkinos ile mücadelesini sonunda balıkçı kazanmıştı.

Yine bir karlı tipili kış günü. İstavritlere kar suyu kaçmış olmalı ki kıyıya vurmuşlar toplu halde. Peşlerinde de çok hızlı hareket eden torikler, ben ışık hızındaki büyük balık küçük balığı yer ritüelini ilgi ile izlemekteyim. Toriklerin ara ara bembeyaz karınlarını görmekteyim. Öylesine dalmışım ki ne tipi ne ders zili, umurunda mı dünya misali!    

Bir anı da Sarıyer’den, çiroz sergisi kurulduğunda, Rumeli Kavağı yolunda sırtlarda, uskumrular daha yumuşakken sinekler karın bölgesine yumurtlamalarını önlemek için inşaatlardan çimento torbaları toplar, serginin bekçilerine verir onlar da yakarak sinekleri kovardı.

Taş İskele civarında ilginç bir balıkçıya rastlamıştım. Ellerinde eldiven ve kerpeten, önünde o zamanlar balık ve çeşitleri o kadar boldu ki kimsenin pek bakmadığı dikenleri çok zehirli olduğundan dikkatli temizlenmesi gereken iskorpit balığıydı. Öğrenmiş yerlerini, oraya ağ atıp çekiyor, sadece iskorpitle meşgul. Amca dedim, kim alıyor bunları ne yapıyor? Dedi Ermeniler alır, çok severler, haşlamasını buğulamasını yaparlar.

Balık ve çeşitleri o kadar boldu ki demem abartılı değil. Yirmili yaşlarda Beyoğlu evlendirme dairesinde birisi bana, “Damat, Sarıyerlisin balıklar nerede?’’ demişti. Ben de onları Sarıyer’e davet ettim. Yirmi kişilik daveti bir öğlen Güngör Balık Lokantasında verdiğimde tam on iki adet kalkan balığı servis edilmişti.''

Ersin Üçer  

''Yaşamımızda her geçen günü özlemle anmaya devam ediyoruz. Bugün denizlerimizi gördüğümüzde eski günlerle karşılaştırdığımızda üzüntü duymamak mümkün değil. Üç çevremiz denizle kaplı olmasına karşın bunun kıymetini bilemedik. Öyle verimli denizlerimiz vardı ki ülkemize yeter ve artardı. Ancak bugün komşu ülkelerde gördüklerimiz bizi üzüntüye düşürmekte. Öyle ki Bodrum Turgut Reis’e motor ile 30 dakika uzaklıktaki Kos adasında bizim isimlerini dahi unuttuğumuz tüm deniz canlılarını tezgahlarda görmeniz mümkün. Bizde Çupra ve Levrek (onlar da çiftliklerde üretilen) dışında yerli kaynaklı balık görmeniz tesadüflere bağlı. Diğer çeşitlerin tümü ithal kaynaklı balıklar. Kimi Vietnam kimi Mısır kimi de uzak doğu ülkelerinden ithal edilen balıklar. Oysa bundan 50-60 yıl evvel Marmara ve diğer denizlerimizde yetişen çok çeşitli balıklarımız vardı.

Bundan 60- 65 yıl evvel amatör anlamında balıkçılığa başladım. O zaman bir sandalımız vardı. İstanbul Bebekte bu balıkçılık sevdasına kapıldım. Bebek koyunda balığa çıkardık. Pisi, dil, kefal, kırlangıç, iskorpit ve zamanında tabii ki lüfer çok miktarda tutulan balıklardı. Kıyıda Narlıyan Yalısı’nın yan tarafı sahildeki yalıların sonuncusuydu. Onun önünde o zaman sayıları çok az olan kotralardan biri önündeki dubaya bağlı olarak dururdu. Sandalımızı o dubaya bağlayıp, oltayı denize bıraktığımızda yukarıda saydığım balıklardan herhangi biri derhal yakalanırdı. Beğenmediğimiz boyda olanı denize iade eder iri boydakileri sandala alırdık. Karadan uzaklığımız en çok 30 metre kadardı.

1957 yılında Sarıyerli olduk. Aynı balık sevdasına orada da devam ettik. Balığa çıkarken ev halkına sorardık bugün ne cins balık istersiniz diye ona göre tutardık. Bugün 60 TL’ye satılan istavriti asla yemek için tutmazdık. Onu diğer balıkları tutmak için yem olarak tutardık. 110 metre tekir ağımız vardı. Onunla tekir vs. tutar diğerlerini yani beğenmediklerimizi denize iade ederdik.

Anadolu kavağından önce gelen Umur Yeri denilen askeri üssün önü lüfer yeriydi. Lüfer zamanı uzun olta tabir edilen olta ile lüfer yakalanırdı. Uzun olta için yem olarak istavrit kullanılsa dahi ideal yemi zargana idi. Zargana, gece bir ağ kepçe ve ışıkla yakalanır livarda canlı bekletilir ve oltaya canlı ve bütün olarak takılır Ayrıca aynı bölgede gece ışıkla ve yemli olarak da lüfer tutulurdu. Boğazın en lezzetli ve bir numaralı balığı daima lüferdir.

Bugün bunların nerede ise tamamı bir düşten ibaret. Bugün, zamanında yem olarak tuttuğumuz istavriti bulursak iyi balık vardı diyoruz…''

Ahmet Derviş Çetin  

''Taş İskele 50’li yıllarda Sarıer balıkçılarının hem mezat yaptığı yer hem de halkın balık pazarı idi. Balıkçı motorlarının tuttukları balıkları buraya getirilince hemen mezat kurulur ve zamanın mezat organizatörü ve yöneticisi Baba Kenan başlar bağırmaya; “Palamutçular Palamutçular...’’ diye. Bunu duyan balıkçı esnafı hemen toplanır ve mezat başlar.

Balığın çifti 40 kuruş, 41 oldu, 42, 45, 50 var mı arttıran diye sorar ve son arttırana balıkları verir. Balıkları arttırmada kazanan başlar saymaya, bu sayım esnasında ufak olanları ayırır sayıma dahil etmez. Bu kenara ayrılan balıklar Çayırbaşı’ndan gelen çingeneler tarafından kapışılır. Bu yaşananlardan dolayı palamut balığının ufakların adı “çingene palamudu” olarak kalmış ve bugüne kadar gelmiştir. Hala aynı isimle anılır anılmasına da tanesi 15 lira civarından satılır gününe göre değişen fiyatlarla.''

Erol Aksoy   

''Sevgili Fethi, 50’li Yıllarda Sarıyer Piyasa caddesinde Vehbi Koç’un evinin önünde, Beyaz Park yakınlarında Dalyan Kurulurdu. (Hiç hareket etmeden yapılan balıkçılık, balığın kapana kısıldığı bir düzenek.) Kurulan direklerin birinin üzerinde bir nöbetçi oturur, balıkların gelişini gözlerdi. Benim ilgimi çektiğinden dalyanı gezerdim. O nöbetçi adamın orada gelincik ve ıstakozlar avladığını hatırlıyorum. Istakozlar av için yapılan özel kafeslerin içine girer biz de seyrederdik.''

Boğaz’ın anılarda kalan balıkları  resim: 3

Sarıyer Taş İskele Aquarius / Bir Başka Çarşamba

Boğaz’ın anılarda kalan balıkları  resim: 4

İ.Ü. İktisatlılar Evi Gümüşsuyu / 28 Aralık 2016

Yok Olan Balıklar ve Martı!

Boğaz’ın anılarda kalan balıkları  resim: 5

Yenimahalle “Limanda Restoran” 18 Mart 2015 

Fotoğraf: Fethi Denizmen

Altı sene önce bu fotoğrafla birlikte torunum İnan’a göndermiş olduğum mesaj. Bugünlerin durumunu sanki o günlerden hissetmiştik ben ve fotoğraftaki martı!

‘’O Çarşamba Sarıyer Yenimahalle’de bir balık lokantasında bizden başka kimse yok. Biz yemek yerken martılar tepemizde uçuşuyordu. Sonra kayboldular, ama içlerinden biri umudunu kesmedi. Neredeyse biz ayrılana kadar pencere kenarında bekledi. Martının karnı açtı, halbuki Boğaziçi’nin Karadeniz girişinde balıkların Karadeniz’den Akdeniz’e göç ettiği bölgenin tam da başındaydı.

Bir zamanlar sularında her çeşit balık ve deniz mahsullerinin kaynadığı Boğaz’da artık balık neredeyse tükenmişti. Milyonlarca göç alan ve almaya devam eden, topraklarında yeşil alanı kalmayan, her gün yeni inşaatların süregeldiği, betonlaşan, kimyasallaşan İstanbul’da, fabrika atıklarının ve insanımızın kirlettiği Marmara Denizinde balık nesli neredeyse giderek tükenmekte oluşunun bir bakıma fotoğrafıdır bu. Sevgili torunum, büyüdüğünde çevreye duyarlı olasın ve denizin temizliği için her türlü organizasyonun, hareketin öncülüğünü yapasın.”

Boğaz’ın anılarda kalan balıkları  resim: 6

Heybeliada Değirmen Burnu / Athos Portos Aramis Dartanyan- 9 Nisan 2014

Fotoğraf: Fethi Denizmen

50’lerde ve hatta sonrasında balıklar o kadar boldu ki zaman zaman bedava dağıtılır, balığa çıkan arkadaşlara taşıma için yardım edilir komşulara bol bol ikram edilirdi. 

Bugün son derece pahalı ve bulması güç olan kalkan balığı yemek için ucuz ve taze olan Beykoz’a giderdik. Şimdilerde ise Bulgaristan sahil kentlerine.

Denizler eksilmedi, aynı ama nüfus ve yapılaşma sanki geometrik dizi ile artmakta ülkemizde ve tüm dünyada. Doğal neticesi olarak artan kirlilik azalan deniz canlıları.

Ve doğanın son tepkisi, Marmara Denizini kaplamakta olan deniz salyası (müsilaj). Umutlarımız mümkün olan en kısa zamanda yok edilebilmesi.

Anılarda bir gezinti yapmak isteyen Boğaz çocukları için: Sarıyer denince balık.balık denince Sarıyer.İbrahim Balcı - Sarıyer Times (sariyertimes.com)

18 Haziran 2021

Heybeliada

Yorumlar
Kalan Karakter 800
Müfit Yalçınkaya
1957 Eylül ayında Sarıyer Zümrüt Evler’e geldik ... Orta 3. sınıfı Sarıyer Ortaokulunda , Liseyi Kabataş Lisesinde okudum ... Yaz aylarında , hergün Sandalımızla Yenimahalle koylarında Pazarbaşında rahmetli Bülent Ağabeyimle izmarit balığı tutardık ... Bir gün önce Yenimahalle vapur iskelesinden midye çıkartır , ayıklar , ertesi gün yem olarak kullanırdık ... Hergün yüzlerce izmarit tutar , tulum çıkarır ve eve kızartmaya hazır balıklar ile dönerdik , balık yemediğimiz gün yoktu ... Uskumru , Kalkan , Lüfer en sevdiğim balıklardı , herkes balık alabilir ve tüketebilirdi ... Bizim kuşağımız çok şanslı idi ... Çok mutlu çocukluk ve gençlik yılları yaşadık ...
Güven Tangöze
Sarıyer balıkçı arkadaşlarımı zevkle okudum ve Büyükada'lı olarak bende birikmiş anılarımı sizlerle paylaşmayı bir borç telakki ettim. Gençliğe adım attığım yıllarda kayıkların pruvasına bağlanan kalasların ucunda zıpkınla kılıç ve orkinos kovalayan balıkçılara şahit oluşüm dün gibi gözümün önünde canlanıyor. Bizler Marmara'nın verdiği her tür balıği ve kabukluları.Istakoz ve pavurya hatta karides leri mehtap ta kayaların üzerinde ve sepetle avlardık bunun yanı sıra mezgit,istavrit,izmarit,zargana,kolyoz,uskumru ve iskorpit hatta palamut avlardık.
Lütfü Alptürer
Feti çok güzel bir yazı olmuş bizim hatırladıklarımız yaşadıklarımızın bir kısmı sarıyer zaten o zamanlar kavaklar gibi bir balıkçı köyü idi o çingene palamutlarından Kenan’dan ben bile aldım tellitabyada ağlara kayışı bağlayıp teneke dolusu balık tutardı K velhasıl Sarıyer’le olmak anlatılmaz YAŞANIR mellerine sağlık yazacak çok şey var ama gözüm bıkar müsade etti tekrar eline sağlık
Fatma Gürsoy
Sariyerde martılar baliklar çok önemli canlılardır hatta ilcenin simgeleri olmuşlardır Bizim jenerasyon balıkla beslenmiştir. Uskumru bolbol avlanır birçok mahallelerde ipe dizilir kurutulurdu bizim icin Ciroz cerezdi teneke üzerinde ızgara yapardık. Aksam yemegi yoksa bir kalkan baligi alınır yanında salata ile akşam yemeği olurdu. Hergun balık yesek bıkmazdık Bayat balik nasıl olurdu hiç bilmedik bir sene palamut akını olmuştu sahile yüzlerce palamut dökmüşler Sarıyerlilerden o gün ev nüfuslarina göre 2 veya 3 tane den fazla almadılar herkese kalsın herkes yesin mantığı yani paylaşım vardı Bizler şanslı nesil dik şimdi deniz küstü baliklar küstü DOĞA BÖYLE İNTİKAMINI ALIYOR
Saim Oğuzülgen
Fethi dostum Yazın muhteşem olmuş. Müsaade edersen bende bir hatıramı anlatayım. Yazin Bir gün Beyaz park 'ta yüzüyoruz. Kocataş önündeki dalyana balık doldu diye bir haber gelmişti.birçok arkadaş ile dalyana kadar yüzüp balıkları görmek istemiştik. orkinos idi galiba .dalyandakiler ağları toplayıp ALAMANAya ( büyük balıkçı kayığı) alıyorlardı kancalarla toplayıp. Kavaklar arasındaki bania ağlarına Genelde kız arkadaşiarımuzla sandalla giderdik. ağların olduğu yer genelde İzmarit, istavrit, iskorpit ve diğer dip balıklarını yapardı. Ağlara halat bağlayıp 50 metre civarında boş bırakıp kayığıda akıntıya bırakır ve öğleden sonra balıklarımızı tutar eve gider kızartır kendimize rakı ziiyafeti verirdik Çıröz Sergileri, Sergilerden topladığımız yağlı ve kurtlanmaya başlamasın diye ayıkladıgımiz LİPARİ. .midye pavurya cok boldu ama pek deger vermez trmezdik bile nedense Sevgiler . Sevgiler.
Mediha Özgül Güner
Zamanımızın iç acıtan gerçeğini çok güzel yansıtmışsın bende doğma büyüme Heybeliadalı olarak o tadına doyulmayan balıklarla büyüdük babam oltayla iyi balık tutandı akşam işten eve dönerken vapurda acaba bu akşam sbanın üstünde tepside hangi balık var diye hayal ederdim hemen her akşam değişik balıklar yesem hiç bıkmazdım hala yiyebilirim Fethi benimle gırgır geçer .Babam akşamcı olduğundan sık sık pavurya veya ıstakoz getirir annem günah olurdiye kaynar suya bize attırırdı İri bacakların tadı hala damağımda Ah o bereketli güzel Marmaram sana nasıl kıydılar bizi affedebilecekmisin inşallah temizlendiğini görebiliriz sevgiler
Cemal Çalımer
😔😔😔aktarım çok güzel sonuç hüsran ve bu ulkenin insanlari olarak cok büyük ayıp.vah vah deyip geçiyoruz hiçbirimiz hiçbir şey yüklenmiyoruz Bizler bu olayları görenler yaşayanlar anlatanlar ve dinleyenler olarak hepimiz sorumluyuz. Herkesin sorumlu olduğu yerde kimse sorumlu değildir mi diyeceğiz UTANIYORUM....
Hülya İŞLEK
Harikasınız. Hep var olun - arkadaşlığınız daim olsun- güzel insanlar 🍀🐞🙏🏻
Ayşe Ok
Okurken bende çocukluğuma gittim. Kışları Heybeliada’ya balıkçılar gelir ,ev kiralardı ,rıhtım boyunca ağlarını sererek onarırlardı . Balıklar çok çeşitli ve çok ucuz olduğunu da hatırlıyorum. Yazını içim sızlayarak okudum.
Ceyda Yılmaz
Sizden beklediğim bir yazı olduğu için ayrıca severek okudum. Kaleminize sağlık
Canan Sunar
İyi ki dile getirmişssin, ne güzel kaleme almış, dostların anılarını paylaşarak insanın içine dokunmuş, bu konunun üzerine dikkat çekmişssin Fethi amca. Ben de bir deniz hayranı ve balık severim. Eşim keza Çanakkale’li ve oğlumu da balık kültürü olan bir çocuk olarak büyütmeye çalışıyoruz. Elimizden geldiğince çeşitli balıkları tanıttık, tattırdık.Nesil olarak sizden azıcık uzak olsam da çocukluğumda yediğim kalkanları, pisi, dil balığını, bulamadığımıza, dünya rakkamlara fiyat olarak ulaşmış ancak boyut olarak ulaşamamış lüfer ve levreklere uzun süredir nedenlerini bilerek üzülüyordum. Yanlış devlet politikaları, azalan balık kültürü, artan kirlilik, az kaldı bişeyler patladı patlayacak diyorken, nasıl ormanlara ciğerimiz yanıyor, buna da canımız yandı, yanıyor. Gerçekten soruyorum, göz göre göre bir dur diyen olmayacak mı, çözüm bulunacak mı? İnşallah, hayırlısı, kısmet…sözün bittiği yer, umut kesilmez.
Erol Turan
Sevgili Fethi abimin ve arkadaşlarının anlatıları bendeki anıları tetikledi Sarıyer de 63-66 yıllarında orta ve 66-69 yıllarında lise okuyunca Sınıftaki onlarca arkadaşımın babasının balıkçı olması gayet doğal idi.okulun hemen önünde ağlardaki balıklardan bize verdiklerini taşıma sorun olurdu.bir defasında (5 kişi aramızda 4 boşluk olacağından)okuldaki yangın kovalarından 4 adedinin içindeki kumu boşaltıp balık doldurduk.Madene doğru yürümeye başladılar.seyrek geçen araçlara yol vermek sorun değildi.lakin yol uzundu! Yoruldukça gördüklerimize dağıtarak yani biraz hafifleyerek evlerimize ulaştık.ertesi sabahta hademeye yakalanmadan kovaları yerine koyabildik.
Yurdagül Çağın
Martılar artık karaya vurdular,kargalarla hakimiyet savaşı yapıyorlar.
Mustafa Kemal Baş
Sevgili fethi abicigim istanbulumuzu ve güzelim eski sariyerimizi ve bogazımızı öyle güzel kalemine almışsınki cok duygulandım.Beni çocuklugumun ve gençliģimin anılarına getirdin.Sariyerin bende çok ayrı bir anlamı ve hatıraları vardır.Rahmetli Kadir eniştem canım halam halamın güler yüzü bana mustafam diyişi o sıcak eviniz madendeki ismail amcamın evi en son toplandığımız Metin abinin evi hepsi ayrı ayrı çok güzel anılardı.Metin abicim biz Gürcülerin geninde var beyfendilik kibarlık hosgörü ve asillik.Ben çocuklugumdan beri sizi hep gülen yüzünüzle beyfendiliginizle tanidım.Eski günler filim gibi gözlerimin önünden gitmiyor.Aklımdan çıkmıyor.size ve değerli eşinize sevgi ve selamlarımızı gönderiyoruz ailece.Uzaktayız ama kalbimiz sizinle.Allaha emanet olun.sizleri cok seviyoruz.
DAHA FAZLA YORUM GÖSTER