Gıdayla Terapi
Seneye görüşürüz esprisini yaparak başlayayım. :) Tarihler değişirken illa ki yeni kararlar alma perisi de gelir. Yeni seneye girdiğimiz akşamın fazla kaçırılan tabakları ile bu kararlara bir de diyet eklenir. Ben bu sene bu kararınıza biraz müdahale etmek istiyorum.
Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te Paradurumu'na abone olun
Paradurumu'na Google News'te abone olun
Abone OlAralıklı da olsa bilinçaltında iyice yer etmesi için paragraflar arasına sıkıştırdığım bir cümle var:
Dünyada "If nature didn't make it, don't take it" şeklinde yer bulan bu değerli cümleyi bizim dilimize "Doğa üretmedi ise tüketme" olarak çevirmek uygun. Özellikle ebeveynlerin çocuklarına bilgi aktarımında birinci sıraya almaları gereken, hayati önem arz eden bir prensip bu.
Sağlıklı yaşamın prensiplerini doğru saptamanız ve rafine, ama kuvvetli alışkanlıklar olarak evin dinamiklerine yaymanız önemli.
"Eski toprak", "bir zamanlar..." diye başlayan hatıralardaki yeme içme, alışveriş ve kiler işleri nasıl oluyordu önce minicik onu hatırlatayım.
Et ile başlayayım. Vahşi görünüyorsa özür dilerim.
Et işlenmemiş şekilde alınır, eve bütün halde gelirdi. Evlerin mutfaklarında bir et tahtası, bir satır, bir de elle çevrilen kıyma aleti mutlaka bulunurdu. %80 küçükbaş eti tercih edilirdi. Beslenme açısından, mütekaiben besleme açısından en sağlıklı kırmızı et koyun ve keçi... Bu, malum.
Çeyrek karkas ya da işte bir but vs olarak alınan et kemiğinden tamamen sıyrılır, et ve yağ ayrılırdı. Kemikler hemen yıkanır, temizlenir, büyük tencereye konulur, fokur fokur kemik suyu hazırlanır, kaplara konulur, o kaplar da soğuğa konulurdu. Tertemiz (katkı eklenmemiş) kemik suyunu her yemeğe bir kaşık eklemek için bunlar daima el altında tutulurdu.
Kuyruk yağı ufak ufak doğranır, kalın, etli bir bakırda tamamen eriyene kadar kavrulurdu. İçinde minik kıkırdağımsı yapılar (kakırdak) ya kalır ya kalmaz... Süzülür, cam kavanoza konulurdu. Tıpkı kemik suyu gibi yemeklere sonradan eklemek için el altında tutulur, soğukta saklanırdı. Tavanın dibinde kalan 1 gram kuyruk yağı bile ziyan edilmezdi. Yağ tavada soğuduğunda evin kadınları parmaklarını gezdirip yüzlerine ve dudaklarına sürer, masajla yedirirlerdi: Kullanabileceğiniz en iyi anti-aging ürünü olarak zihninize yazın lütfen.
Kaldı parça et. İç içe giren yağ ve et ayrılmaz. Kavurmalık, dolmalık (ince satır kıyması), kemikli et ya da kuşbaşı olarak doğranırdı. Bu kesme işi, et nasıl kullanılacaksa ona göre (doğrusu, senenin ekonomik zorluk seviyesine göre) ayarlanır; kıtlık varsa sadece kıyma ve kuşbaşı olan etler kavrulur ve tuzlanır, sıcakken küplere basılır, mühürlenir ve soğuğa (bodrum katına) alınırdı. Kullanım, pişecek yemeğe göre, gerektiği kadardı. Yemeği güçlü ve gıda açısından zengin kılan şey içindeki et değil, kemik suyu ve kuyruk yağıdır. Et, bu aritmetikteki en küçük elemandır.
Yemekler sebze, karbonhidrat ve o yemeği hazmedilir ve probiyotik hale getirecek bir avuç nohut ve/ veya bakliyat ile hazırlanırdı. Her biri doğal birer ilaç olan baharatlar ile zenginleştirilir, gerçek kaya tuzu ile pişirilirdi. Pişen yemek salata veya evde mayalanmış yoğurt ile yenilirdi. Bu formüller bedene gereken her şeyi her öğünde yeniden ve yeniden yükler. Gıda ile terapi olarak düşünebilirsiniz.
Bu beslenme şeklinin ana kuralı doğadan ve gıdanın doğal halinden yola çıkılması.
Her şeyin mutfaklarda, evlerin mutfaklarında yapılması.
Kemik suyu, kuyruk yağı, köfte, kıyma, sucuk... Bunların daima evdeki tezgahta üretilmesi.
Yoğurdun mutlaka evde mayalanması. Salataya dökülecek sirkenin evde kurulmuş olması.
Ekmeğin, yufkanın da evde yapılması söz konusu ise hele... İşte, böyle böyle birikiyordu sağlık.
Beden kendi kendini tedavi eden, iyileştiren, yenileyen kusursuz bir makine. Yeter ki tamirat için gereken elementleri alabilsin.
Kemik suyu. Yoğurt. Kuyruk yağı. Sirke. Bu paragrafta adını geçirdiğim her şeyi kesinlikle ama kesinlikle kendiniz yapın. Kendiniz yaptığınızda gerçeğini yapmış olacaksınız ve yaptığınız o gerçek şeyin sahada markalaşmış üretimlerle uzaktan yakından hiçbirbir benzerliği olmayacak. Karşılaştırmak bile mümkünsüz olacak. Buradan yapacağımız çıkarım da bu olsun.
Sonra gelelim içeceklere.
Ayran. Cacık. Komposto. Su.
Hani eski topraklarda başka ne olur ki? Ya da ne olsun ki? Bunların hepsi mükemmel seçenekler.
O zamanlarda suyu ozonlama yoktu. Yani suyun canlılığını öldürme çabası yoktu. Su, mahallenin çeşmesinden, köy çeşmesinden, şehirlerde ise içilebilir, müdahalesiz kaynaklardan gelirdi. Çırçır, Kemerburgaz, Aydos, korular, keza ayazmalar, dağılırdı. Vardı. Sakalar camdan dev şişeleri doldurur, kapınızda istediğiniz kaba dökerdi. Ya da yakınsa bu iş çocuklara verilirdi. Ziverbey Çeşmesi'nden Taşdelen'e kadar, Hamidiye vesaire... Hepsi birer kaynaktı. Doğadan geldiği gibi, işlenmeden, öldürülmeden içiyorduk. Suyu filtre edip ozonlamak başka bir çağın, çok yanlış bir icadıdır.
Suyu filtre etmek, klorlamak, ozonlamak vs şu anlama geliyor: Canlı olan, bedeninize mineraller katacak suyun canlılığı alınıyor. Mineral yapısı bozuluyor. İçtiğinizde bedeninize mineralleri vermesi gereken su bırakın bunu yapabilmeyi, bedeninizdeki mineralleri kendi üzerine çekip idrar yoluyla dışarıya atıyor. Yararı olmadığı gibi zararı oluyor. Böyledir özeti. Ozonlanmamış suyu bulmaya çalışın.
Komposto harika bir içecek. Kolonu yumuşatır. İçine "gerçek" meyveler ve çok az şeker eklenmiş olduğu için bugünlerde fayda umulan enerji barlarından, güya ekolojik biyolojik vs meyve sularından bin kat temiz yapıdadır. Bardakta mı seversiniz kasede mi, size kalmış. Ama bunu yapın.
Ayran harika bir içecektir. Evde mayaladığınız yoğurdun içine canlı kaynak suyu + düzgün bir kaya tuzu eklerseniz şahane olur. Aynı yoğurt ile cacık yaparsanız o da şahane olur. Buna bir de sarımsak eklerseniz artık şifa terapisine girer. Bunları da düzenli olarak yapın.
Bir paragrafı da ev kilerine ayıralım:
Zeytinyağınız olmalı kilerde.
Kendi yaptığınız salça, domates püresi konservesi ve yazdan kesip dondurucuya attığınız domatesler de olmalı. Piyasada bunlara eşdeğer, katkı eklenmemiş bir ürünü bulma ihtimaliniz %1'in daha altındadır. Yaldızlı sözlerin hiçbirine kanmayın lütfen.
Reçel olmalı. Dünyanın en basit ürünüdür. Kışın narenciye, ayva, hatta pancardan bile yapabilirsiniz. Meyve, şeker ve sıktığınız limonun suyu. İçerik sadece bu olmalı ve sadece bu içerikteki reçeli de piyasada bulmanız %1 ihtimalin altındadır. Tekrarlayacağım, yaldızlı sözlere kanmayın.
Sirke... Süper basit bir kuruluşu var. Yazmaya gerek yok, YouTube'da milyon tane videolu tarifi var. Bitmemesi için sene boyunca yediğiniz - kullandığınız meyvenin kabuğu - koçanı ne varsa ve kalırsa sirkeye koyup karıştırın. Gerektiği günlerde sıcak su ekleyin. Sirkeniz tükenmez hale gelecektir. Sirke zamanla ebelenir, sineklenir. Gerçek sirke tam olarak böyledir. Lütfen korkmayın, atmayın. Piyasada abuk isimlerle mucizeleri yeniden yaratan yalan dolan insanların sözlerine de para harcamayın. Temizlik için üretilen beyaz sirke + meyve aroması. Formülleri daima budur.
Sirkeyi evinizde kurun. Turşuyu evinizde kurun. Reçeli evinizde yapın. Hepsi de çok kolay.
Yine tekrar edeceğim, bunların sağlıklı ve size fayda edenini piyasada bulma şansınız yüzde 1. Hatta o bile değil.
Bir paragraf da marketler konusu...
Süpermarket, beslenme yeri değildir!
Eski toprakların beslenme alanı yerel pazarlar, çarşılar ve/ veya üreticinin ta kendisi idi. Hep ilk elden ve tamamen doğadan çıktığı haliyle alışveriş yapılır, bu alışveriş evde işlenirdi. Bakınız, ilk paragraf.
Sos, enerji topçuğu, hazır kek, meşrubat, paketli dondurma, market yoğurdu filan bunları geçeceksiniz. Bunlar gıda değil.
Gelelim süt - süt ürünleri. Aslında tek ihtiyacınız iyi bir süt.
Yine yalan dolan sözler, şu tip süt, bu tip süt filan... Bunlara kanmayın. İneğin ne yediğidir önemli olan. Yüzlerce pazarlama metoduna ve pazarlama ağzına değil, sadece ve sadece buna bakın. İnek ne yiyor? Mera beslenmesi aslolandır. Ötesi boş laftır.
Kaliteli ve gerçek bir süt varsa elinizde, pişireceksiniz, diyelim günde 5 litre süt, yarısını 85 dereceye getirecek ve karıştıracaksınız. Bir taşım kabartma sonrası 85 derece olur. Çevire çevire sürekli kaynatmayın. Sütün tüm değerlerini değiştirir, protein yapısını bozarsınız. Üzerinde kaymak çabucak toplanacaktır, onu sıyırıp alacaksınız. Mis gibi süt kaymağıdır. Hızlıca kahvaltıda tüketin, bitirin, bekletmeyin.
Kaymağı alınmış süt tencerede kaldı, hane halkı bundan birer bardak içer. Kalanını ocağa koyarsınız, bir kaşık tuz ya da sirke atarsınız, kesilir. Kaynatmaya devam ederseniz süt kesikleri toplanır. İşte o anda kapatın altını, soğusun. İncecik tülbent konulmuş tel süzgece dökün. Tülbentin üzerinde süt kesiği, yani kahvaltılık - böreklik lor kalır. Yörelerde kullanılan ismiyle süt kesiği. Altta ise vitamin ve protein kaynağı kesik suyu... Asla o suyu ziyan etmeyin. Hemen un ve maya ile buluşturun, fırına atın, şahane bir proteinli ekmek yapın.
Sıfır zayiat. Gıdayla terapi.
Sütün diğer yarısını da pişirdiniz ve yoğurt yapmak istediniz. YouTube'da bin türlü video var, yoğurt tarif etmeyeceğim.
Yoğurttan kaymak alıp tereyağı çıkararak ikinci ürünü de alırsınız. Bunu mutlaka yapın.
Ev yoğurdu öyle bir gıdadır ki gün geçtikçe probiyotik değeri artar. Arttıkça da ekşir. Sizi korkutmasın, bilakis değeri yükselir. Ekşi yoğurdu da damak tadı açısından mükemmel hale getiren şey bildiğiniz kaya tuzudur. Anadolu'da halk der ya "Bir ekşi ayran içelim" diye, işte o...
Bir paragraf daha açayım.
Baharatlar ve tuzlar. Yine ve yine... Yaldızlı kelimelere kanmayın.
Tarçın hassas noktamız. Seylan tarçını olmalı. Eğer bu olsun diyorsanız kesinlikle ama kesinlikle toz tarçın almamalısınız. Rulo şeklinde tarçının Sri Lanka olup olmadığını rahatça anlarsınız. Toz olduğu zaman bütün baharatlar bir takım ilavelerle çoğaltılırlar. Bakınız tağşiş listeleri ve en güvenilen markalar. Kırmızı biberin, pul biberin hasını isterseniz kurutulmuş biber yapacaksınız. İpe dizecek, gölgede/ rüzgarda kurutacak, kullanacağınız zaman bir tanesini koparıp şöyle bir ateşe tutup elinizle ufalayacaksınız. Ne analiz, ne laf, ne söz... Hepsi hikayedir.
Eski toprakların yolunu izleyin. Karabiberden kekiğe, hepsini dal olarak, yaprak olarak, dane olarak alın lütfen. Öğütümü evinizde yapın. Çok basit elektrikli öğütücüler var. Baharatlar sadece damak tadı değildir, çok önemli homeopatik ilaçlardır. Azami önem teşkil eden baharat konusunun üzerinde durun. Ambalaj vs, aldanmayın. Doğadan alındığı şekli ve şemali ile alınması esastır.
Balık için de paragraf açayım.
Çiftliği olan balıklar bellidir. Deniz suyu içinde toprak havuz filan derler, hikaye. Çiftlikte yetiştirilmesi mümkün olan her balığın üzerini çizin. Yavru veya anaç zamanında tutulmuş balıkları da görür, tanır, anlarsanız mutlaka fotoğraf çekip ihbar edin. Bu ikisi dışında hamsi, istavrit, palamut veya çiftliği olmadığı kesin bilinen balıkları seçin. Daima balık hallerine gidin, mezatlardan çokça alın. Ayıklanmış şekilde yağlı kağıtlara koyun, zeytinyağını, tuzunu, biberini de koyun, katlayın ve dondurun. Porsiyonluk yapacaksınız. Kıştan yapacaksınız. Ucuz ve bolken alacaksınız.
Faydası eşsiz ve rakipsiz olan bu gıdayı pratik işler yapmak adına somonla filan değiştirmeyin. Mukayesesi bile olmaz.
Ne kaldı? Yağlar.
Fanteziye gerek yok. Tereyağı, kuyruk yağı ve zeytinyağı esastır. Ayçiçek yağı kısıtlı kullanılabilir. Bence hayır, ama alışkanlık olarak yaygın.
Mısır yağı, kanola yağı, pamuk yağı. Bunlar asla.
Bal konusu. Balın kavanozunda bir madalya görüyorsanız derhal kaçın. :) Eli yüzü düzgün, makul, güzel bir süzme balı herkes bulur sanıyorum.
Asırlardır tüm reçeteler elimizde, evimizde iken yörüngeden neden bu kadar saptık bilemiyor ve anlamıyorum. Şu yazılan 5 - 6 paragrafı layığı ile uygulamak maliyetli iş midir, belki. Fakat yemeği evde yapmak ve bu yemeği bir sefertasıyla yanında taşımak, işe götürmek sadece iki haftada maliyeti terse çevirir, üstüne de başka şeylere bütçe bırakır. Gıdaymış gibi yapan, ama gıda olmayan şeylere bir haftada harcanan para mutfağın bir aylık tedariğinin tamamı için en iyisine kullanılır, üstüne de cebinize para kalır. Ben bu hesaptan çok eminim.
Her şeyden öte gıda şifadır, sağlığınızın garantisidir. Bundan vazgeçmeyin.
Tuzaklara düşmeyin. Her duyduğunuzu gerçek sanmayın.
2025'i maksimum seviyede adrenalin ile yaşadık. 2026 daha da hızlı geçecek tahminim. Bu stres bünyede asit salgılatacaktır. Çok dikkat edin.
Alkol, sigara, meşrubat ve enerji içecekleri umarım dünyadan sonsuza kadar silinsin.
Sağlıkla girelim, huzurla yaşayalım.
Ne kadar zor olursa olsun biz yine de dileyelim, isteyelim, öyle olsun.
Sevgiler, mutlu yıllar...
Pınar