Hükmedilemez alt beyin ve yaratılan talep

Talep yaratma ya da oluşturma, sunulan ürün ve hizmetlere yönelik farkındalık sağlamak, ilgi çekmek, pazar payı arttırmak ve algı ile alt beyinlere yerleştirmek diye tanımlanabilir. Ekonominin temeli alıcılar yaratmaktır. Ürününüz varsa satmak yetmez, onları alacak tüketici oluşturmalısınız.

Hemen hepimizin bildiği gibi tüm bireysel ve kurumsal firmaların hedefi pazara sunduğu ürün ve hizmetten karlılık sağlamaktır. Tanıtmak ve akıllarda yer etmek, istek yaratmak için olabilecek her yol deneniyor. Modern dünyanın yaptığı aşırı baskı ve hedeflenen tüketim reklamları, kampanyalar, bitmez tükenmez indirim ilanları ve kuponları, promosyonlar ve bizler çok insaniyiz dedirten sosyal yardım ve aktiviteler, kolektif bilinçaltı* dışavurumu.

    *Ayrı bireylerde ve ayrı mekan ve zamanlarda benzer dışavurumları sağlayan etmen, yaradılıştan bu yana benzer ihtiyaçların benzer şekilde giderilmesi, ruhsal kalıtım.

Sekiz milyara yaklaşan dünya nüfusunu oluşturan her birey tüketicidir ve istekleri, talepleri bitmez, tükenmez sonsuza kadar uzanır. Gel gör ki bu istekleri karşılamaya yetecek kaynaklar zaten çok kıttır dünyamızda. Bu kaynakların büyük bir kısmı da çok küçük yüzdelerde azınlığın elindedir. İlk ihtiyaç da beslenme olduğundan ve yenecek gıdanın yetersizliği endüstriyel üretimi tetiklemiş, suni gübreler, ilaçlamalar, gdo’lu ve hibrit ürünler bol bol pazarlanmaya başlamıştır son elli yıl süresince.

Pazarlamacılar bence çok akıllı, zeki, farklı sıra dışı kafa yapılarına sahip, hatta üstün zekalı, insan davranışlarını ve olabilecek ve yaratılacak talepleri çok iyi takip ve analiz eden ayrıcalıklı kişilerdir. Bu insanlar tabii ki kurumsal ve dahi küresel şirketlerde istihdam edilmektedir. İhtiyacın olsun olmasın öyle bir talep yaratıyorlar ki, istek mi ihtiyaç mı hiç önemli değil, tüketici dayanamıyor, alması gerektiği algısı ile sunulan hizmet ve ürünleri satın alıyor keyifle, kendini mutlu hissederek.

Pazarlamacıların bir değişik zekası da aynı ürünü farklılaştırarak tüketici algısını daha iyi, daha güzel, daha sağlıklı, daha güçlü, hatta en iyisi şeklinde oluşturarak pazar payını arttırmaktır. Farklı olmak ve farklı olmaya çalışmak pazarlamanın bir temel ögesidir zaten. Ürünün ambalajında, dış görünümünde, logosunda, tadında ve akla gelen gelmeyen ürünün ömrünü uzatan pazar payını koruyan, arttıran şeyler. Tabii farklılaştırmayı da farklı yapmak, daha önceden yapılmamış, denenmemiş, hatta düşünülmemiş olması da önemlidir. 

Konumuzla bağlantılı olarak Pınar Kaftancıoğlu’nun bir yazısından  (3 mart 2014 tarihli e-mail) yaptığım alıntıyı sunmak isterim.

“Yeni bir ürün piyasaya sunulacağı zaman önce bir pazar araştırması yapılır. Yükselen trendler raporlanır. Ne bileyim, diyelim o dönemde yükselen duygusal trendin aile ve sağlık olduğu görülür. Pazarlamacılar, satış müdürleri, üretim müdürleri, elbette patronlar durumdan haberdar edilir. Sonra kocaman bir oda, dev bir projeksiyon perdesi... Başlanır nereden girelim de satalım tartışmasına. Farklı bir şey sunulacak ya... ''Önce birkaç uzman tutalım'' diyor olmalılar. ''Kimler var arkadaşlar, çıkartalım listeleri. Fiyatları da çıkartalım. Tamamdır. Şu bugüne kadar beş reklamda oynadı, şunun Twitter'da üç yüz bin takipçisi var, o diğeri geçen yıl oynadığı deterjan reklamında grafiği beş milim oynattı'' falan..? 

Birileri siyah pirinç ithal edecek ise siyah pirincin çok sağlıklı bir ürün olduğu pompalanıyor. Birileri Kinoa ithal edecekse aynı şey. Bu da olmadı hooop bir Greçka furyası başlıyor. Uzmanlar, uzmanlar, uzmanlar... Unvanlılar, toplumdaki güvenilir yüzler ile.“

Böylesine konularda derinlemesine ilgi duyanlar “NO LOGO“ isimli kitabı okuyabilirler. Naomi Klein adlı 1970 doğumlu Kanadalı kadın tarafından yazılan ve 1999 da yayınlanan kitapta reklamlarla parlatılmış, üründen soyutlanmış, neredeyse felsefi bir etiket halini almış ünlü markalar mercek altına alınıyor. Belli statülere sahip olduklarını düşündüğünüz markaların, Güney Asya’daki fabrikalardaki üretimler süreçleri ve herkesin gözünde insani görünüm ve fayda algısı yaratan sosyal yardım ve aktivitelerini de içermekte genelinde. Günümüzde markaların, kendi ürünlerinin önüne geçtiğini söyleyen Naomi Klein, markaların artık ürünlerinin ötesinde bir ilgi odağı, kalite göstergesi, spora, sanata, teknolojiye ruh veren bir imge gibi görülmek istediklerini belirtiyor.

Algı yaratmak da, alt beyinlere ürün ve hizmetleri yerleştirme de bir değişik talep yaratma olduğu kanısındayım. Örneğin televizyonlarda, özellikle canlı yayınlardaki sağlık programları çok ilgi çekici olabilmektedir. Sağlık insan hayatının değişmez en üst, bir numaralı konusu. Hepimizin arzusu sağlıklı yaşama devam etmek kaç yaşında olursak olalım. Aslında medyada yer alan sağlık haberleri izleyiciler tarafından kolayca geçerli bilgi olarak da algılanabilmektedir.

Tıp Tarihi kitaplarında çağlar boyu yazılanları okuyup da son yıllardaki müthiş gelişmeleri düşününce tıbbın insan sağlığını nasıl koruyup iyi hale getirdiğini ve ömrümüzü son yıllarda ne kadar çok uzattığının hepimiz farkındayız. Bütün bunları modern tıbba borçluyuz.  Gelişen tıbbın geldiği noktada geleneksel tıp kültürüyle zaman zaman çatışma noktasına gelip gelmediğini takdirlerinize bırakıyorum.

Konumuzla direkt ilgili olmasa da her bünyenin belirli rahatsızlıkları geçiriş ve karşılayış tarzı ve bünye direnci farklıdır. O halde genel belirtilere yönelik çözümler yerine, hastaya özel çözümler üretilmesi uygun düşmez mi. Binaenaleyh üzerinde durulacak husus hastalık değil hasta olması gerekmez mi. Kısaca “hastalık yok, hasta var“ düşüncesi daha doğru ve fayda sağlayıcı değil mi?

Televizyon sağlık programlarının fayda sağlama ve bilgilendirme odaklı olduğu şüphesiz. Ancak bu arada izleyicilerin alt beyinlerinde algı yaratılarak talep yaratılmakta mıdır, ne dersiniz? İletişim ve sosyal pazarlama teknikleri yoluyla belirli bir hedef kitle arasında sağlık ürünleri veya hizmetlerine yönelik farkındalığı ve talebi artırdığı da bir vakıadır.

Farklı açıdan bakarak ürün ve hizmetleri için talep yaratma ve arttırma, ticari fayda sağlamak için Arman Kırım’ın yazdığı “ Mor İneğin Akıllısı “ kitabını okunabilir. Ya da yeni stratejiler geliştirmek için aşağıdaki linke göz atılabilir. https://www.wordstream.com/blog/ws/2015/10/22/demand-generation

Son bir not, en iyisi üstün yetenekli farklı zeka yapılı pazarlamacılarla çalışmaktır, “ head hunter” firmalarından da araştırılabilir böylesine stratejik kafalı kişiler.

Kendileri de aynı zamanda tüketici olan satıcıların kendi işlerini en iyi şekilde yaparken, doğru ve sağlıklı ürünler sunmaları, alıcıların da iyi araştırarak doğru ürünü akılcı bir şekilde talep etmesi, ihtiyaçlarını bütçesine göre değerlendirerek gidermesi, kendilerini mutlu edecek isteklerine kavuşması için de çok çalışması, üretmesi dileği ile.

Yeter ki çok çalışalım, üretelim, sıra dışı farklılıklar yaratarak girişimci de olalım, gerektiğinde risk de alalım, inanıyorum güzel bir yaşam, içsel huzur, kendini iyi hissetme, yaşamdan keyif alma peşinden gelecektir. İyimserliğimizi ve umudumuzu her zaman muhafaza edelim, yaşatalım. 


Fethi Denizmen

Ekim 2020

Heybeliada

Yorumlar
Kalan Karakter 800
Nesrin Tezcan
Çok güzel anlatmışsınız👍👏👏 Herşeyimizi kendi üreten, diken, ören, pişiren bir annenin evladıyım. Bize ambalajlı ürün yedirmezdi. Her hafta semt pazarı onun vazgeçilmeziydi. Kapitalist düzen dayatmalarına hep kendimce kafa tutmuşumdur😊 Geldiğim nokta; bugün hiç bir reklam beni ilgilendirmiyor. Enflasyonun kıskacındayız şu an😔maaş temel giderler için😔 "Dolce vita" ya yer kalmadı hayatımızda😂😂
PINAR KAFTANCIOGLU
Uzun ve sağlıklı yaşamayı hedefleyen bireyler ya da “bilinçli tüketiciler” araştıran,sorgulayan,öğrenen en çok da kendi bedenini dinleyen insanlardır. Algı yönetimi çerçevesinde zekice pazarlanmış “sağlıklı “ gıda maddelerinin ömrü, bireyin bedenini ve genlerini tanıması ile sınırlıdır. Yaşadığımız çağ,içinde bulunduğumuz iklim şartları, beslenme biçimimiz, yaşam tarzımız, atalarımızdan ödünç aldıklarımızla bir araya geldiğinde beden konuşur. Bizlerin sorumluluğu bedenini dinleyenlerle birlikte, “sadece televizyon izleyenleri de” sağlıklı seçimlere yönlendirecek ürünleri, besinleri tanıtmak ve sunmaktır. Tıbbın temel taşı olan Hipokrat’ın “ Yediklerimiz ilaçlarımız,ilaçlarımız yediklerimizdir” mottosunun bu doğrultu da üreticiye, reklamcılara ve sağlıklı genlere sahip yeni nesil tüketicilere yol olmasına vesile olmak mutluluk benim için. Anlaşılmak ve paylaşılmak çok değerli teşekkür ederim, hep birlikte yol almalara...kaleminize sağlık.