Hayatımız tehlikede!

"İyileşiyorum, iyi besleniyorum, seçiyorum, en iyisi, en güzeli, en pahalısı..". gibi söz ve tercihler artık büyük ölçüde anlamsız. Böyle bir alışverişin sonu aslına kaçtığınız şeyin ta kendisinden farksız..."

Güncelleme:

Pandemi sonrası dönemde, pandemi öncesine kıyasla hastalıkların hızı ve ibresi çok değişti. Fiziksel hastalıklarda gözlem bu yönde, psikolojik hastalıklarda da öyle... Covid-19'un kendisi ya da aşısı bunda ne kadar etkilidir henüz bilmiyoruz. Fakat bildiğimiz farklı etkenler var.

'Ne olacak şimdi endişesi' var. Gelecek endişesi var. İşsizlik endişesi var.

'Arkasından ne gelecek?' endişesi var. 'Duracak mı yoksa yeni bir salgın mı..?' soruları var.

Bütün bir toplumun yaşadığı, unutur gibi olduğu fakat herkesin derinde izini tuttuğu büyük bir travma var. Sağlık ekiplerinin bizzat yaşadıkları, sokağa çıkma yasakları, ertelenen sağlık taramaları, gelişen hastane korkuları var.

Stresten kaynaklı yeme bozuklukları vesaire... Çok şey var.

Gıda sektöründe de bir kötü değişim var.

Pandemi döneminde, bu sektörü düzenleyen kamu kurum ve kuruluşları, asli görevlerini, yani rutin kontrollerini ve denetimlerini yapamadı. İşletmeler kapılarını kapattı, çalışanlar evlerine kaçtı, merdiven altı üretim anormal bir şekilde arttı. Anlaşılabilir paniğin neticesinde gıda işletmeleri talep ile dolup taştı. Gıdayı üreten, gıdayı işleyen, gıdayı depolayan herkeste ve her yerde arzlar patladı. Kimsede çöp bile kalmadı. Sürüldü, karıldı, karıştırıldı.

Oluşan bu yoğun talep ister istemez tamahkar ruhları gıdıkladı. Bu değerli madenden olabildiğince çok pay alabilmek için olağandışı ölçüde hasat ve imalat yarışı başladı. Bunun da nihayeti daha önce duyulmamış, duyulsa bile "Aman artık o kadar da değil..." noktasında kalmayı başarmış envai çeşit imalat yöntemi oldu. Daha çok ilaç, daha çok kimyasal, daha çok katkı... Daha çok endüstri. Ama daha önce hiç bilmediğiniz tarzda bir endüstri. Zaman zaman okuduğunuz gıda tağşiş listeleri bunun hayli yumuşak yüzüdür.

Mevcut talep ortamında daldaki tek bir çürük erik bile büyük bir zayiat olarak görüldü. Ne olursa olsun sağlam kalması gerekti, çünkü çok para etti. Haliyle ilaçlandı, ilaçlandı ve daha çok ilaçlandı. Birazcık bile olsun büyütmek, irileştirmek için envai çeşit hile yapıldı. Ortada haha büyük dertler vardı, kimsenin dikkatini çekmedi, çekse de zaten önemsenmezdi, sonra bir baktık ki 'yeni normal' haline geldi.

"İyileşiyorum, iyi besleniyorum, seçiyorum, en iyisi, en güzeli, en pahalısı..". gibi söz ve tercihler artık büyük ölçüde anlamsız. Böyle bir alışverişin sonu aslına kaçtığınız şeyin ta kendisinden farksız. Bilakis, yapılan onca reklamı, ünlülerin sosyal medyasında paylaştırılan fotoğrafları, afişleri, broşürleri, kapınıza asılan sevimli numuneleri, şirketinize tanımlanan indirimi, çocuğunuzun okul şenliğine yapılan ziyareti vesaireyi vesaireyi; özünde PR faaliyetlerinin oldukça yüksek maliyetini karşılamak için ilave bir kaynak gerekti. Öyle bir kaynak olmayınca da bunun maliyeti malzemenin kendisinden çekildi. Karşınızda 'daha kötü'. Ama 'daha iyi' etiketli.

Örnekle açıklayayım. Zihninizde yer etsin isterim.

Bandırma'dan bir yumurta, diyelim.

Orada - burada gördüğünüz beyaz renkli, kafes yumurtası. Bunun tanesi 1,5 Liradır. Gross marketler, catering, oteller, pazarlar, ekonomik arayışta olanlar... Bu segmentlere yayılır. Tavuklar kesin olarak kafeste yaşar, kesin olarak GDO'lu yem yerler. Bu yumurtayı görünce de haliyle kaçınırsınız, kaçının da zaten, çok doğru yaparsınız.

Fakat bu yumurta bembeyaz olmak zorunda değildir. Tıpkı evinizin duvarına renk seçtiğiniz kartela gibi, yumurta boyası için de bir renk kartelası geliştirilmiştir. İstediğiniz her rengi, her tonu, içini - sarısını - kabuğunu bundan rahatça seçersiniz. İlave bir kimyasal tavuğun yemine eklenir, istediğiniz renkteki yumurtayı hemencecik elde edersiniz. Sonrası daha da ilginç...

Kabuğu boyanan, sarısı boyanan bu yumurta, damgasız olarak 'sertifikalı' üreticilere sevk edilir. Damgalama tesisinden geçirilir, sertifikalı yumurta elde edilir. 500 tavukluk bir kümes için sertifikası ve kontrolü olan işletme, günde 50.000 yumurtanın el değiştirmesini sağlasa bunu kim, nasıl ve nereden bilecek ki..?

Aslında 1,5 Lira'lık olan, fakat piyasadaki talebe göre içi ve dışı boyanan bu yumurtayı 'sertifikalı' diye 6,5 Lira'ya pazarlıyor firma. Boya dışında eklediği tek katma değer bir karton, bir viyol, havalı bir etiket, envai çeşit manasız mühür, madalya ve plaket... Taş atıp kolu yorulmayan işletmeci, 1,5 Lira'lık yumurtayı böylece diyelim ki 2 Lira'ya mal etti. O kadarla olmaz tabii, reklam verdi, sevdiğiniz ünlüye yiyor gibi yapması için para gönderdi, yirmi tane influencer'ın da evine paket gönderdi, bir de şenliğe - menliğe geldi, maliyet 2,5 Lira etti.

...ve 6,5 Lira'ya satarak tek yumurtadan 4 Lira kar etti.

Elde ettiği kar bizi ve alıcıyı ilgilendirmez. Amma velakin burada para kaybının çok ötesinde bir durum var. Enayi yerine koyulmanın da ötesinde bir kayıp var ve bu kayıp tolere edilebilecek bir kayıp değil.

İyi iseniz hastalanmayacağınızı,

hasta iseniz iyi beslenerek iyileşeceğinizi düşünüyorsunuz.

Ama işte o ürün bu ürün değil.

Süt, et, zeytinyağı, sirke, bal, peynir, un, ekmek... Neye baksanız aynı taktik cari, aynı saçmalık sürüyor. Argümanlarınaa tercüman, size de menajer olmayı çok isterdim ama kullanılan reklam cümleleri beni cidden çok sinirlendiriyor. Kendimi çizgide tutarak yazamıyorum, sonra dava açılıyor, uğraşacak yeni yeni dosyalardan başım dönüyor. Küçük bir paragrafı dilimi ısırarak yazacağım.

İnternette, önüme, ne yapsam kaçamadığım, köşedeki çarpıya basıp kapatsam da habire karşılaşmaktan kurtulamadığım bir besi çiftliği reklamı çıktı. "Bir daha gösterme" filan gibi bir şey var, ona da bastım, başka yerden yine karşıma çıktı. Tut kendini Pınar, tut, tut, tabii tutmak bir süre sonra mümkün olmadı. 

Köşede WhatsApp işareti var, bastım, kendi cep numaramdan diyalog başlattım.

4 saniye geçti "Merhaba, ....... Bey Çiftliği ile iletişime geçtiğiniz için teşekkür ederim." geldi.  "İsmim ....... size nasıl yardımcı olabilirim?"

Yapay zeka bekler deyip sitenin orasını burasını tıkladım. "Siz çok istediniz biz de yaptık" saçmalıkları, videolar, abidik gubidik bir tarım kanalından haber görünümlü reklamlar, iyice bilendim... Döndüm yapay zekaya, dedim, "Ben sizden süt istettim. Bana göre normal görüntü yok gelende. Sütten de biraz anlarım. Aspir ve mısır silajından kaynaklı yağ bence. İnekler ne yiyor bunu öğrenmek isterim".

Yapay zeka gitti, gerizeka geldi tabii. Özür dilerim.

Yazdı yazdı sildi, en sonunda "Bu bilinçli sorunuz için teşekkür ederim" diye bir mesaj belirdi. Bilgilenmem için bir link atacakmış en tez vakitte, kafamdaki soru işaretleri gidecekmiş böylece. 'Peki', dedim. Link bir süre sonra sahiden de geldi. Açtım, soru işaretlerim gitmedi.

Bir daha yazdım.

"Sorularım azalmadı arttı. Konum paylaşırsanız bizzat ziyaret etmek isterim. Hem inekleri görmüş olurum, yediklerine bakarım, dışkılarına baksam bile anlarım" dedim. Cevap;

"Sürümüz hastalıktan ari olduğu için ziyaretçi kabul etmiyoruz!"

"...ama sürüler meralarda serbest diyorsunuz?" dedim. "Üstelik videolarınız var, Instagrammerlar gelmiş, onlarla filan var. Ben tüketiciyim, ben de gelmek istiyorum."

Engelledi tabii.

Şimdi bu diyaloğu alıp zeytinciler ile yapın, yumurtacılar ile yapın, atalık uncular ile yapın. Sirkeciler ile, kantaron yağcıları ile, 563 farkı analiz tiyatrocuları ile, istediğinizle yapın. Aynı sonuca varacaksınız. Hafif bir konu değil, başa dönmek istiyorum, bu konu üç kuruşluk süte on üç kuruş ödemenin hayli ötesinde bir konu.

İyisiniz, hasta olmak istemiyorsunuz, gıdamız şifamız düsturu ile ürün alıyorsunuz.

Ya da hastasınız, gıdamız şifamız diyorsunuz, bu düstur ile oku - araştır derken bir firma çıkıyor karşınıza, farklı bir ücret ödüyorsunuz fakat iyi olana ulaşamıyorsunuz, iyileşemiyorsunuz.

Bir circle kurulmuş, dön baba dön, bundan çıkamıyorsunuz.

Vasat adamların kendini altın yaldıza boyadığı bugün oluşan piyasada, (yine özür diliyorum) b.ka bulanıp samanların içinde satılan köy yumurtası kadar sahte - ucuz - çürük ve adi gidişatta, ne yana kaçarsanız kaçın olması gerektiği gibi olan, normal olan, temiz olan, dürüst olan bir ürüne ulaşamıyorsunuz.

Glifosat, lütfen araştırın. Tarım ilaçlarında, ineklerin sütlerinde, yer altı sularında, içme sularında, yediğiniz çilekte ve elmada, peynirde, iyi bir tereyağı buldum dediğiniz noktada, hemen her sebzede yakalanıyorsunuz. Şehirde parklara gidiyorsunuz, parkı fosur fosur bununla zehirliyorlar, bunu soluyorsunuz. 'En çok parayı ödüyorum, kaçıyorum bu durumdan' dediğiniz ürünlerde de buna kalmanız hak değil.

Tamamen yasaklanması gerekiyor bunun, acilen yasaklanması gerekiyor, muhakkak. Derhal milyonlarca dilekçe ile bakanlıkların siteleri çökertilmesi gerekiyor belki de. Öte yanda ise yalan hikayeye, tanıtıma, reklama etüt ve yaptırım gerekiyor. Belli ki oradaki şey buraya uymuyor. 

Siyaset filan hikaye. Hayatımız tehlikede. Buna vakit ayırın. Çok okuyun. Çok iyi anlayın.

Sorularınızı sormaktan, analizlerinizi kendiniz yapmaktan kaçınmayın.

Temel ürünler:

Bal. Süt ve süt ürünleri. Ekmek. Meyve. Sebze.

Zeytinyağı. Yumurta. Sirke. Su.

Bakliyat.

Et ve et ürünleri.

Tutun tutun analize götürün. Birleşin, yaptırın, karşılaştırma yapın. En çok da sertifikalı pazar yerlerinden alın ve yaptırın. Sonuçları bana da atarsanız çok sevinirim. Üç köfte yirmi beşe olmasın artık bu ülkede isterim.

Denetleme mekanizmasının tarlada ve mamülde yetmesi - yetişmesi mümkün değil. Her dikime bir memur, onun da başına bir memur ayıramazsınız. Bu bir sebep. Bütün denetim mekanizmalarının 7/24 bizim birimlerimizden çıkamaması da belki diğer sebep. İstisnasız haftada minimum iki, ortalamada dört, her dükkanımızdan numune alına alına bir hal olduk. Trajikomik olan, gelen ekiplerin aracı bizim oraya park etmesi, bizden çıkması ve binip gitmesi. Bitişik dükkanlara filan asla ve kat'a giren yok. :) Varsa yoksa İpek Hanım derken kontrolde rekor üzerine rekor kırıyoruz. Haliyle diğer markaların / işletmelerin kontrolü size kalıyor. Denetleyin. Lütfen iletin. Sonuçları ben şimdiden biliyorum. İddialara da girerim. :)

Sağlıkla, huzurla, bereketle geçireceğiniz uzun ömürler dilerim. Odak noktanız sağlığınız ve hanenizdeki huzur olsun. Gerisi nasılsa olur, takmayın kafaya...

 

Yorumlar
Kalan Karakter 800
Feryal Orhon Basık
Pınar Hanım haklı. Yediğimiz içtiğimiz Allah’a emanet. “Yediğinizi denetleyin” diyor da, tüketici olarak nasıl denetleyeceğiz? Kendisi anlatıyor nasıl engellendiğini. Ayrıca yediklerimizin hangi birini denetleyeceğiz? Pazardaki sebze-meyveden tutun, süte peynire kadar… Ayrıca varsayın denetleyebiliyorsunuz, sağlıklı ürün bulma şansınız ne? Bulduğunuz ürünün fiyatına erişme şansınız ne? Tamam bu kadar başıboş bir ülkede herkes kendi gemisini kurtarmak zorunda yaşıyor da, bireyleri uyarmak yerine biraz da kamu denetim kurumlarına baskı yapılsa.