Bahar: Pınar Kaftancıoğlu yazdı

"Kışın ardından bahar gelince ben artık evde duramam. Evde yiyemem - içemem. Pencerenin kapalı olması bile imkansız hale gelir..."

Güncelleme:

Kışın ardından bahar gelince ben artık evde duramam. Evde yiyemem - içemem. Pencerenin kapalı olması bile imkansız hale gelir. Gözümü açar açmaz bir basit bakım, temizlik olayları ve hop diye dışarı... Çocuk lattesi gibi bir kahve bazen, çoğu zaman elimde sadece bir şişe su...

Lezzetli soğuk bir suyu dünyanın tüm içeceklerine yeğlerim. 150 bardak su koysanız önüme, hangisi hangi yörenindir, büyük bir rahatlıkla da söylerim. Bu kadar rahat değil ama mineral oranlarını bile yaklaşık olarak tahmin ederim desem gülmezsiniz umarım..? Böyle ama. Esasen hayatım, birçok manada, taş devri ayarında.

Babam 'kaynak olsun, hayat olsun, su olsun' demiş ve bana Pınar ismini koymuş. Hayatın şirinliği ise çizgimi Nazilli'ye çevirip bir su fabrikasını kurdurmak oldu. Madran kaynaklarından çıkan suyu çevirip Nazilli'nin içine indirerek bu güzel kasabaya merhaba dedik. Seneler sonra o merhabamuz 'İpek Hanım'a dönüştü. Kaynaklar ise bugün sizin sebzelerinizi suluyorlar. Çiftliğe inen borulardan, ekmeğinizin hamuruna karışıyorlar. Peynirinizin haşlandığı kaynak suyu da bunlar. Çiftliğe ayırdığımız iki büyük göze, bütün bir yaşamı bize taşıyor. Güçlü ve kaliteli mineralleri de öyle... Yediğiniz her şey çok doğru, çok düzgün ve ahlaklı üründür. Şifa olsun dilerim.

Şimdi bahar. Yani piknikler, korular, Boğaz kıyısı, çay kenarı, orman, park, bahçe, bank... Ne olursa size uygun, neresi olursa serin mutlaka bir örtü, kurun sandalyenizi, 'bir nefes bir ömür' deyin ve çekin bu havayı içinize.

'Dışarıda' fiyatlar malum. Fiyattan geçtim deseniz, tabaktaki ürünler malum. Ekonomi, ahlak eksikliği, altta kalanın canı çıksın işletmeciliği filan birkaç dinamik maalesef birleşti ve A'dan Z'ye sahte, neyin ne olduğunu anlamanın cidden zor olduğu bir sözümona gıda seli ile doldu piyasa. Fark edilen, hissedilen, bilenlerin de bildiği durumların hepsi maalesef doğrudur. Bugün sadece isimleri orjinaline benzer olan, geri kalan her şeyin ise %100 sahte olduğu bir kartela oluştu. Restoranlara, pidecilere, cateringlere bunlar doldu.

Her şey. Peynir çeşitleri, bal, tereyağı, zeytinyağı, sucuk, salam, sosis, kıyma filan, hatta zeytin bile... Detaya girip midenizi kaldırmayacağım ama lütfen tavsiyemi dinleyin, en ve en lüks yerde bile, kıyma başta olmak üzere, lütfen yemeyin. Kesinlikle emin değilseniz şarküteri filan, bunlar, asla...

Basit, sade bir simit ve bir şişe ayran, acil durumlar için, o bile belki. Her şeyi üstten kaşıklarken güzel ama kaşığı biraz daldırsan yanık olan o pilava döndürdüler sağ olsunlar ki. Mide yanması, reflü, kusma, bulantı... Son birkaç ayda, aslında pandemiden beri böyle, dışarıdan bir şeyler yiyip bunların en az birini yaşamayan kimse yok. Alttan alta zoonos hastalıklar artıyor. Kimyasal alerjiler bir eşiği geçti, bu saatten sonra durdurulamayacağı görülüyor. Neden acaba..?

Birkaç örnek yazayım sadece.

Bugün piyasada, kilosu 80 Lira'ya satılan büfe kaşar var.

Kilosu 75 Lira'ya büfe sosis var.

Kilosu 45 Lira'dan satılan bal var.

Kilosu 60 Lira'dan zeytinyağı var. Kapıya teslim fiyatlar bunlar.

Sirkeymiş, limon özüymüş, baharatmış, nar ekşisiymiş... Bunlar tümden mazide kaldı. Belki de 50 senelik bir mazide kaldı.

Büfe, toptan... filan gibi kelimelerle Google'da birkaç sayfa ilerleyin, birkaç da telefon açın bence, kolayca ulaşırsınız hepsine. Kafadan uydurduğunuz büfenin mali açmazlarını uzun uzun konuşun bu firmalardan herhangi bir ile. 'Günde' deyin mesela, '1.500 tost satılıyor eniştenin büfesinde, şimdi ben devralacağım, çözümleriniz ne..?' Alacağınız yanıtlar ile üçüncü gözünüzün açılacağı bir aydınlanma yaşayacaksınız.

Yüzlerce firma, yüz binlerce ton çakma ürün, maalesef artık her köşede... Sanayi tostu, Karadeniz pidesi, lahmacun, Urfa - Adana, serpme kahvaltı, börek - baklava, neyi ararsanız artık, girmedikeri hiçbir yer yok. Buradaki esas mevzu çöp satın almanın, çöp yemenin, çöpe para harcamanın sonlanması ve bazı lüzumsuz işletmeleri (ve sektörleri) çöpe uğurlamanın gerekliliği. İşte ben tam da burada, sandviç tarifleri gibi bir bölüm yazmak istiyorum.

Evinizde dondurucunuz var mı..? Mutlaka olsun, hayat kurtaran eşyadır. Sonra da şunu yapın:

Evinizde bir sandviç istasyonu kurun. Hazırlığı iki saat kadar sürer, sonrası süper hızlı, süper de zevkli olur.

- Elbette her an hepsi olmuyor ve tercihler vesaire... ancak bizim evde, çocukların ve torunların sevdiği örnek bir liste şöyle; -

- Dilimlenmiş ve sonra kendi yağında kızartılmış sucuk

- Haşlanmış, ince kesilmiş rozbif

- Ton balığı

- Marul, salatalık, domates vb. yancılar

- Çekirdeği çıkartılmış siyah veya yeşil zeytin, ve / veya zeytin ezmesi

- Kuru domates, halka soğan, içine bir parça bal eklenmiş hardal

- Acı sos, sevdiğimiz baharatlar

- Haşlanmış ve dilimlenmiş tavuk göğsü

- İnce kesilmiş taze kaşar ve / veya eski kaşar

** Taze tuzlu lorun içine azıcık salatalık, azıcık da havuç rendeleyip karıştırın, bu da nefis bir iç malzemedir **

- Fıstık ezmesi ve reçel ikilisi (İpek için)

- Domates salçası, biber salçası, acı biber salçası, turşu. Biri veya diğeri. Canınız isterse hepsi.

- Fırında pişirilmiş sebzeler. Kabak, patlıcan, havuç, kapya, mantar. Bunlar çok önemlidir. Öğüne çeviren şey bu sebzelerdir.

+ Dilim dilim kesilip kekik ve zeytinyağına bulanıp fırınlanmış patatesi de destek kuvvet olarak bir tabakta tutuyoruz

Kurduğumuz bu istasyon ile, köfteli sandviçten vegana kadar kim neyi severse tezgahta tıkır tıkır hazırlıyoruz.

Uygun kesilmiş bir ekmek alıp, dünyanın en güzel tostu olan salçalı - kaşarlı - sucuklu tost ile başlıyoruz ve istediğimiz an dondurucudan çıkartıp direkt tost makinesine atabileceğimiz 20 tane tost hazırlıyoruz.Beş dakikada hazır ve nazır oluyorlar.

Ardından sandviç tipi ekmekler ile gönlümüze göre 20 tane şahane karışık sandviç hazırlıyoruz. Bunları da poşetlerlere koyuyoruz, dondurucuya atıyoruz. Yiyeceğimiz zaman çıkarıyoruz, 2 saat tezgahta bekletince taze yapılmış gibi harika oluyorlar.

Şirin bir piknik çantamız var bizim. Kuruyemiş, meyve, sandviç, kraker şu bu dört başı mamur... Çocuklar gerçekten iyi bir kebap veya lahmacun peşinde ayrı giderler. Senelerin esnaf lokantaları da bizim güvenli alanlarımız. Bunların haricinde ise 3 kuruşluk ürün + berbat lezzet = olağandışı adisyon olaylarına katiyen girmediğimizi, insanı cidden enayi gibi hissettiren bu sevimsiz ve yaygın olaydan uzakta kalmak istediğimizi söyleyebilirim.

Sosyalleşme olayını belli kriterlerde kısıtlamak da bence kafayı rahatlatmaya eşdeğer. Memleketin uzamaz - kısalmaz iklimi daimi felaket iken gezegenin iklimi her daim güzel. Şimdi yemyeşil bir bahar var, şahane papatyalar, gelincikler, böcekler, birbirinden güzel bulutlar... Bunlara bakmak, derin bir nefes almak ve çalışmak kurtaracaktır bizi.

Eşlik edecek bir örnek sandviçin tarifini yazıp gerisi hayal gücünüze bırakayım.

(Eklemeyi unuttuğum bir madde: Avokado sevenler için. Avokadoyu olgunlaştırıp, ezip, limon sıkarak ufak boy soslukların içinde ayrıca dondurabilirsiniz. Sandviçe iyi bir eşlikçidir, gerçekten önemli bir besin kaynağıdır.)

Zeytin ezmesi, ballı hardal, ezilmiş sarımsak

Sevdiğim ekmek (= cevap, hepsi)

İnce kesilmiş taze kaşar

Uzunlamasına dilimlenip fırça ile zeytinyağı sürülmüş, tavada pişirilmiş kabak

Yine bu şekilde ızgara edilmiş patlıcan

Bir çorba kaşığı kuru domates, içine bir çorba kaşığı kıyılmış roka

Bir sandviç boyu kadar incecik kesilmiş İzmir tulum.

Ekmeğin iki tarafına sürmek için elbette tereyağı. :) Sevdiğim, bayıldığım sandviç tarifidir. Elbette ölçü, yenildiği saat ve hareket etme hedefleri ile sizin için ideal olacaktır. Sandviçin şöyle bir güzelliği vardır, insanı doğayla kozmopolit bir tanışma - selamlaşmaya iten gıdadır. İnsan olduğunu anlamaya, tanımaya, parklara, bahçelere yönlendirir. Keyifle bütünleştirir.

Dinamiklerin her geçen gün sertleştiği bir ortamda, normal bir insanın aklını kaçırmasına sebep olacak bütün bu korkunç - iğrenç - rezalet - parçalayıcı ve gelecekten korkutan olayların ortasında, kendi sınırım dahilinde, dünyada geçireceğim kısıtlı sürenin normal geçmesi için benim çabam... Bir yarımızı istesek de koparamıyoruz. Bari diğeri yaşamın tadını çıkarsın.

Bu hafta böyle. Sevgiler...

Yorumlar
Kalan Karakter 800