Sağ Deyip Sol Vurmak

Ali (Alishiro), Wikipedia'dan bir ekran görüntüsü attı. Sayfada ultra işlenmiş gıdaların açıklaması çok renkli ve çok boyalı, Cocopops gibi bir ürünün fotoğrafı ile eşleştirilmiş. Ben bunun kasti yapıldığını düşünüyorum.

Çünkü ilk izlenim böyle bir fotoğrafla verildiğinde bu tip konulara biraz meraklı olan herkesin söyleyeceği ilk şey "Ben zaten öyle şeyleri evimden içeri sokmam" olacaktır. Dolayısıyla bu konu bana uzak denilecek, geçilecektir. Tam olarak bu isteniyor. Akıllarda böyle kalsın, fazla araştırılmasın, tepki de işte Cocopops seviyesinde kalsın.

Oysa direkt veya indirekt olarak, ultra işlenmiş gıdalar dört bir yanımızda yer alıyor. En umulmadık yerlerden bile mutfaklara giriyor.

Birincisi, evet çok doğrudur; gıdayı işlenmiş olarak almaktan mümkün olduğunca sakınmak gerekiyor - ki ben bu konuda daha öncesinde, birkaç kere, çok detaylı yazdım.

Kısa bir özet yapayım:

Diyelim ki domatesi semtinizdeki pazardan veya yakındaki bir marketten aldınız. Bunu evinize getirdiniz, yıkadınız, kabuğunu tedbiren kalınca soydunuz ve doğradınız. Pişirdiniz, konserve ettiniz ya da işte porsiyonluk yaptınız dondurdunuz = Siz kazandınız.

100 zararlı kimyasal varsa bunun sadece 10 tanesi ile (domatesin kendi mazisinin puanı diyelim) kurtarırsınız. Özel bir durumunuz yoksa ve başkaca şeylere dikkat ediyorsanız (örneğin sigara içmiyor, içki içmiyor, temiz hava alıyor, junk food almıyorsanız) vücudunuz bu miktarı süzer.

Ama siz pratik olsun dediniz, gittiniz endüstriyel salça aldınız = 100 zararlı kimyasaldan 90 tanesini aldınız.

"Çocuklar seviyor" dediniz, gittiniz ketçap aldınız, barbekü sos aldınız.

Bu kez puan 100/100. Kaybettik. Kaybettiniz.

Çok basit özet budur. Ultra işlenmiş gıda denilen şeyler yalnızca uzaylı yemi gibi gözüken parlak renkli, çok şekerli, reklamı olmasa satılmayacak ürünler değildir. Süpermarketin gıda reyonunda satılan her şeydir. Bazı toplumlar -örneğin Amerikan toplumu, bu reyonlara bütünüyle bağımlı yaşar, bu toplumlarda kanser ve tüm metabolik hastalıklar zirvededir. Bazı toplumlar biraz öyle böyle yaşar, bunlarda dikkati yüksek olanlar kendini kurtarmayı becerir. Bazı toplumlar çok geri kalmış yaşar, yani süpermarket filan bilmezler ve ne tesadüftür böyle hastalıkları da bilmezler.

İşlenmiş gıda üreten dev şirketlerin, daima sağlık sektöründe de geniş yatırımları olması bir başka tesadüf diyelim.

Ev tipi işleme metodları, yani bilinen klasik kiler yöntemleri zararsızdır. Ürünler saf haliyle tezgaha alınır, fermente edilir ya da tuzlanır. Şekerle pişirilir, reçel yapılır. Komposto olur, sele zeytin olur, mayalanır peynir olur ya da mayasız yapılır tuzlanıp basılır yine peynir olur... Bu yöntemler toprağın nimetini geleneksel biçimlerde işlemektir. Büyüklerin yöntemleri takip edilir. Biz bu yolu tercih ediyoruz, kazanıyoruz. Basittir.

Bu ürünler canlı ürünlerdir. Kapağını açtığınız anda bozulmaya başlar. Fermantasyon devam eder. Peynirleri dolapta bırakırsınız kabuk bağlamaya başlar, yoğurdu bırakırsınız derhal ekşimeye başlar vesaire. Bunlar iyi işaretlerdir. Bu ürünler de iyi ürünlerdir.

Endüstri için ise böyle durumlar kabul edilmezdir. Endüstriyel boyutun çok farklı bir mantığı vardır ve bu durumlar bu mantığa terstir.

Endüstriyel ölçeğe çıktığınızda, yani bir ülkenin her mahallesinde 45, toplamda belki 55.000 rafta gıda denilen ürünlerinizi satmaya başladığınızda sizin için önemli olan şey artık ürünün besin değeri, satın alacak kişiye faydası veya zararı, bunun vicdani faktörleri falan değildir. Çok fazla stok yapmanız gerekir, dolayısıyla ürünlerin asla bozulmaması gerekir.

(+ Müşteri şikayetleri ile uğraşmak istemezsiniz, marka imajı, PR vs. sizin için bunlar daha önemlidir)

Sonuçta çözüm bellidir. E249, E211, Benzoate, Sulfite, BHA, E282, E202... İşinize yarayacak ne varsa... Siz mutlu, herkes mutlu.

Çocuk gıdasıymış, bebek mamasıymış bunlar şirketleri ilgilendirmez.

Satış grafiği önemlidir, rakamlar önemlidir, sonuçta herkes rakamdan ibarettir, önemsizdir.

Son kullanma tarihleri de artık önemsizdir. Çünkü bu koruyucuları ürüne karıştırdığınızda canlılık bütünüyle kaybolur, ürün ölür, mumya gibi bir şey olur. Çeşitli yönetmelikler, etiket okuyan meraklı müşteriler vs. için bir SKT elbette atılır. Fakat isterse üzerinden 5 koca ay geçsin, ürün bozulmaz. 5 sene geçsin yine bozulmaz. Torununuza bile miras bırakabilirsiniz.

İşte bunlar iyi ürünler değildir. Sağlığınızı mahveden, kitle imha silahı mantığıyla çalışan, toplumların sağlığını mahveden şeylerdir.

Böbrek, pankreas, kolonlar... Düzgün çalışan arasanız bulunmuyor artık. Teşhisi konulamayan onlarca hastalık peydah oldu. Otizm, alzheimer, demans ve MS gündelik konuşmaların çok normal birer parçası haline geldi. Egzama ve mantar gibi semptomlar artık her evde var. Bağırsaklar bozuk. Zihinler bozuk. Depresyon, agresyon, şiddet yatkınlığı tavan. Kadınlar hamile kalmamak için uğraşıyordu, şimdi kalmak için uğraşıyor.

Bunlar çok büyük, çok ciddi sinyallerdir.

En ciddi gündemin belki de bunlar olması gerekiyor.

Sosyal medyanın yarım yamalak bilgileri ve sponsorlu gönderileri gündem değildir. Belki reklam kuşağı denilebilir. Polikarbon damacanaların ne kadar sağlıksız olduğu üzerine aylarca yayın yaparak cam damacana reklamı bir sağlık gurusu, üç hafta sonra elinde jölebon dondurmayla karşınıza çıkabilir. İyi ihtimalle jölebon 'organic' ile çıkıverir. Bunlar çelişkidir. Dinlemek zaman tüketmek, ciddiye almak ise akıl tüketmektir.

Ne yapılabilir sorusunun cevabı karışık...

Çok okuyun, çok araştırın, daha iyisi gıdanın üretimini bilin, gerçek üreticilerle tanışın, sohbet edin.

Varacağınız noktalar aynı olacaktır.

Sertifikalardan, ödüllerden, analiz ve mitolojik hikayelerden geçilmeyen zeytinyağı sektöründe bir örnek yazayım ben.

Manisa'da, Aydın'da, Balıkesir'de ve zeytinin yetiştiği her bölgede aynı ikilem var...

Zeytinin irileşmesi, dalların çokça meyve tutması, zamanından önce büyümesi ve sıkıma uygun hale gelmesi erken hasatçılar için elzem bir kazanç kaynağı. Zeytinini erken indirenler daha çok para kazanıyor. Sonuçta ise aynı bölge, aynı rakım, birebir aynı cinsler... Bir bahçenin kendini doğal döngüye teslim ettiği, kazanç odaklı işletilen öbür bahçenin tavuk gübresi ile başlayıp fazlaca girmek istemediğim yöntemleri tercih ettiği durumda hasat zamanı iki aya kadar fark edebiliyor. Zeytinin kalibresi de tam iki kat. Kazan - kazan durumu oluyor.

Fakat toprakta ne varsa meyveye de o geçiyor. Zeytinyağı satın alan hiç kimsenin aklına tavuk çiftliğinin çıktısını tüketiyor olma ihtimali gelmiyor. Antibiyotik gelmiyor. Doktorun yolu tutulduğunda ise söylenenler antibiyotik alerjisi, beyaz eti tüketmeme önerisi... Bir anlam verilemiyor.

İkinci bir örnek vereyim, gizli kötüleşmiş gıda, kuru incir.

İncir mucize gıda. Şahane, enfes, antik çağdan beri mit olmuş bir gıda. Hiçbir meyvede olmayan enzimleri içeriyor. Tazesi çok kısa bir dönem var ve çok hassastır; dolayısıyla asırlardan beri kurutulması tercih ediliyor. Bu kurutma işi 40 sene öncesine kadar tek bir formülle yapılırdı. İncirler tuzlu suya batırılır, kekikle karıştırılırdı.

Sonra işin içine pazarlama ve albenili görünüm ekleme arzusu girdi. Peroksit kazanlarına batırılan incirlerin bembeyaz oldukları, farklı kimyasallar eklendiğinde ise böceklenme ihtimalinin kalmadığı keşfedildi. Tonlarcası stoklanabiliyor artık. Mucize gibi. Kurtlanmayan ve bozulmayan bu bembeyaz incirler geçebilirse ihracata gidiyor, birileri geçirmeye çalışırken yakalanırsa diğerleri hiç o riske girmiyor, iç piyasaya döndürüyor.

Bu sene işler biraz farklı. Kontroller fazlaca arttı. Eğer gazetelerin küçük haberlerini düzenli takip edenlerdenseniz üç ay sonra veya beş ay sonra konkordato ilan eden incir işletmelerinin sıralı haberlerine muhakkak denk geleceksiniz. Genel olarak ise o bembeyaz kuru incirleri gördüğünüzde ne olduklarını anlamalı, almamalı, talep etmemelisiniz. Peroksit yıkamayla filan geçmez, kaybedersiniz.

Beklentileriniz daima doğal olmalı. Parlak renkler, bozulmayan ürünler, kurumuş meyvelerin görünüm olarak albenili olması filan. Bunlar normal şeyler değiller. Bu ürünler de normal ve sağlıklı ürünler değiller. Bunlar (da) ultra işlenmiş gıdanın ta kendisi.

Bolca yayın okuma, ciddi eliminasyon, mantık süzgeci... Hayatın rutininde bunlar yer almalı.

Mutlu haftalar.

Sevgiler

Pınar


30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun.

* * *

Burada yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, yetkili kuruluşlar tarafından kişilerin risk ve getiri tercihleri dikkate alınarak kişiye özel sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler ise genel niteliktedir. Bu tavsiyeler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir.
Yorumlar
Kalan Karakter 800