Bir zamanlar New York
Uçaktan indim. İlk ayak basışın tatlı heyecanı. 'Merhaba New York!' dedikten sonra pasaport kontrolu için boş gördüğüm polise doğru yönelmiştim ki uçaktaki hosteslerden biri önümü kesti.
Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te Paradurumu'na abone olun
Paradurumu'na Google News'te abone olun
Abone OlDoldurduğum forma baktı, "Kalacağın oteli yazmamışsın, sıkıntı yaşayabilirsin. Holiday Inn yaz, her yerde var zaten" dedi. İşe yaramış olmalı ki polis bir bana bir pasaportuma baktı, birkaç rutin sorudan sonra bastı damgayı.
Gümrük Memurunun Doğum Günü Hediyesi
Sıra gümrükten geçmeye gelmişti. O devirde tekerlekli valizler yoktu, kol kuvvetinle taşıdığın koca koca valizlerle seyahat edilirdi. Gümrükten geçerken valizin açılıp arama yapılmazsa şanslısın, zira hemen herkese bakarlardı. Sıra bana geldiğinde biraz heyecan vardı içimde. Baklavalar, lokumlar... Kim bilir hediyelik daha neler koymuştum valize. O kadar da tembih etmişlerdi bana, 'Amerika gıda maddelerinin girişine müsaade etmiyor' diye.
Valizi kaldırıp standa koydum. Gümrük memuru önce pasaportuma baktı, inceledi, sonra bana dönüp güler yüzle, “Mister Denizmen, bugün sizin doğum gününüz imiş, ben de size bir hediye vermek istiyorum: Valizinizi açmadan gidebilirsiniz.” He he heyt, yaşasın! New York, New York... Gerçekten hoş gelmiştim. Harika zamanlar geçireceğim, sonraki yıllarda da birçok vesileyle ziyaret edceğim, hayranlık duyduğum bu şehre 1974 tarihli ilk gidişimde Philadelphia, Houston ve New Orleans liman ziyaretleri, Washington DC gezmeleri hariç yaklaşık bir ay kalmıştım.
Yüksek Binalar ve Otel Önünde Sırtüstü Yere Yatış
Otele vardığımda arabadan indim, başımı yukarılara kaldırıp binaların tepesini göremeyince, hani eski Yeşilçam filmlerinde Anadolu’dan İstanbul’a ilk kez gelen yurdumun insanlarının yüzlerinde Haydarpaşa Garı'ndan çıkıp denizi gördüklerindeki şaşkınlık halini görürdük ya, işte bendenizde aynı hal. Daha birkaç gün önce Meriç Nehri kıyılarında ihtiyat yedek üst teğmen olarak unutulmaz heyecan ve zorluklarla dolu, ne kadar süreceği bilinmez bir zaman dilimi yaşayıp ardından kendimi NY'da bulmuş olmanın sevincini ve daha hangi karmaşık duyguları taşıyor olmalıyım ki sırt üstü uzanmışım otelin önünde, gökyüzünü göreyim diye.
One World Trade Center (Dünya Ticaret Merkezi) inşa halinde idi. Biz 24. kattaki acente ofisimize çıkarken inşası devam eden bu 104 katlı binanın yaklaşık sadece üçte birinde ofisler faal durumda idi. Özel asansörle en tepeye kadar çıktım. "Empire State Building aşağımızda kalacak" diyordu işçiler sohbetlerimizde. 11 Eylül 2001’deki terörist saldırısı öncesindeki bir gidişimizde en tepesinden şehri izlemek kısmet olmuştu.
Teftiş Heyeti ile, Tudor Hotel, New York 42.Cadde
Eylül 1974, FD
İlk Akşam Yemeği Daveti
DB Deniz Nakliyatı T.A.Ş bir zamanlar dünya denizlerinde yaklaşık 55 yük gemisi ve tankeri ile hatırı sayılır filolardan biri idi. Muntazam hat taşımacılığı (liner) dahilinde Türkiye/Akdeniz limanları ve Amerika arasında çalışan gemilerin Amerikan limanlarındaki genel acenteliğini Thule Ship isimli bir firma yapmaktaydı. Son on yıllık hesaplarının teftişi için giden üç kişilik heyette ben de vardım.
Genel acente yetkilileri bizi akşam yemeğine davet etmişlerdi. Ee, on senedir gelen ilk heyet, iyi ağırlanmalı düşüncesi hakim olmalı ki gittiğimiz restoran ambiyansı ve görünümü ile etki bırakıyordu. Playboy kızları gibi garsonlar pervane misali dönüyor, servis veriyorlardı. Yani güzel yemekler yiyin, için, keyfinize bakın der gibiydi ağırlama. Önce salatalar geldi herkesin önüne. Biz bekliyoruz ki yemek her ne ise gelsin, birlikte yiyelim. Baktım, Amerikalılar salatalarını tüketmeye başladılar, yapacak bir şey yok. Güzel bir adet: Önce salatalar bitecek, sonra yemeklere geçilecekti.
1961 Yapımı West Side Story (Batı Yakası'nın Hikâyesi) Filmi ve 42.Cadde
Kaldığımız Tudor Otel 42inci caddede idi ve bize otelde meşhur West Side Story filminin burada çekildiği söylenmişti. Manhattan’daki iki gencin yasak aşkını ve farklı sokak çetelerinin etnik ayrılıklar nedeniyle çekişmelerini anlatan 1961 yapımı müzikal filmin başrollerini Natalie Wood, Richard Beymer ve Russ Tamblyn paylaşıyordu.
God Created Man, Man Created Manhattan
(Tanrı İnsanı, İnsan Manhattan’ı Yarattı)
Çalışmamız dışında şehri tanımaya yönelik faaliyetlerden de eksik kalmadık elbette. Caddelerinde gezmek dışında Hudson Nehri'nde Manhattan’ı nehirden gezme turu başlarkan yapılan anonsla duyduğum ilk söz bu olmuştu: "God Crated Man, Man Created Manhattan".
Manhattan Boat Turu
Eylül 1974, FD
70’li Yılların Heyecan(!) Yaşatan New York’u
One World Trade Center'daki ofis sohbetlerimizde bize sıkı sıkı tembih ediliyor, uyarı üstüne uyarı yapılıyordu: “Aman gece sokağa çıkıp yürümeyin. Cüzdanınızın çalınması dışında üzücü şekilde fiziksel zararlara da uğrayabilirsiniz...“ Gerçekten de şehir 70’li yılların başından beri yüksek suç oranları ve diğer sosyal bozukluklarla ün kazanmıştı.
Amerika Genel Acentesi Thule Ship’ten Mr. Caulfield dahil bir kaç kişi yürüyüşteyiz. Uzakta düğün benzeri bir etkinlik gördüm. Bir tarafta yan yana dizilmiş özel kıyafetli kızlar, sanki birinin gelmesini bekliyorlar. Yürüyüş grubundan ayrılarak o tarafa yönlendim. Kızlara 'beklediğiniz benim herhalde' diyerek espriyle başlattığım anlık sohbetimiz sonrasında birisinden fotoğrafımızı çekmesini rica ettim.
Bir mafya düğününden, New York
Eylül 1974, FD
Fotoğraf çekilirken uzaktan bir ses, “Dikkatli ol! Oradan hemen uzaklaş!" diye bağırdı. Bu, Mr. Caulfield idi ve görebildiğim kadarı ile çok heyecanlıydı, yüzü kızarmıştı. Meğer mafya etkinliği imiş. “İyi ki seni kızlarla böyle görmediler, akıbetin ne olurdu bilinmez” dendi sonrasında bana.
Bugün bile aklıma gelince heyecan duyarım. Nereden geliyorsam, herhalde bir eğlenceli partiden. Taksi beni nereye bıraktıysa, etrafta tek tük insanlar. Karanlık bir gece. Kafamda uyarılar dönüyor. Otele ulaşmaya çalışırken rastladığım tipi bozuk, değişik ya da siyahi insanlar nabzımın artışını tavan yaptırmıştı. Otele nasıl vardığımı hatırlamıyorum bile.
Bir başka uyarı da 'cüzdanınızda 100 dolarlık banknot taşımayınız' idi. Bir gün alışveriş merkezinde mecburen kasiyere 100 dolar uzattım. Uzun uzun kontroller, soruşturmalar... Hani neredeyse FBI çağrılacak, öylesine…
Bununla beraber orada bulunduğumuz 1974 başlarında yaşam heyecanı artmış, disko, punk ve hip-hop yanı sıra daha önce hiç olmadığı kadar normlara meydan okuyan bir yeraltı parti ortamı da doğmuştu. Gerçekten de Amerikalı dostların önerileri ile bu doğuştan bir nebze nasibimizi almışızdır.
Biz ayrıldıktan sonra gelen yıllarda New York ekonomik zorluklar ve sosyal dönüşüm yaşamış, 1975’te iflasın eşiğine gelen şehir benzeri görülmemiş bir mali krizle karşı karşıya kalmıştı. 80’li yıllar sonrası belediye başkan değişimi ile New York son derece güvenli, temiz, 24 saat rahatça yaşanacak bir şehir haline gelmiştir.
Sadece mafya düğünü nedimeleri değilmiş ilgimi çeken!
Manhattan’da Bir Uzaylı
O uzaylı benim. Birkaç sene önce bir yazımda konu etmiştim: Bir gece geç saatler, büyük, meşhur bir müzikholdeyim. Bir içki söyleyip etrafı izliyorum. Pistte dans edenlere özenip bir grubu gözüme kestirdim. İçlerinden bir kıza kibarca, yani New Yorkça safça, "Benimle dans eder misin?" dedim. Edebildim mi? Hayır. Hangi kızın önünde zarifçe durup 'benimle dans eder misin?’ diye sorsam, ‘bu da nereden çıktı? Uzaydan mı gelmiş bu yaratık?’ diyen bakışlarla karşılaştım.
Oturdum yerime. Merakla New York gençlerini incelemeye başladığımda kendimi gerçekten de uzaylı hissettim. Demek ki Boğaziçi’nin Sarıyeri'nde yetişmiş ben, onlara göre bilinmez bir insan tipiydim. Sonunda keşfettim: Ayağımla, ayak ayak üstüne atmış bir kızın tabanına dokundum. Nasıl dokundumsa artık, ayağı havalandı, öbür tarafa düştü. İşaret ettim, tam bir emir kipi edası ile… Ve bingo! Kız dansa kalktı. Ancak Hollanda’daki gibi bir hızlı tempolu bir slow dans müziği yoktu. Sadece en hızlı tempoda, yani dans dans dans!
West Side Story (Batı Yakası'nın Hikâyesi) filminden 4,5 dakikalık “I like to be in America” klibi:
Cashman & West'in 1972 sonbaharında popüler bir şarkısı olan "American City Suite", şehrin yaşam kalitesindeki düşüşü alegorik bir tarzda anlatmaktaydı:
1 Eylül 2024
Heybeliada
Yazının Bonusu (!)
Bugünün NY’unda hafta sonu brunch önerisi:
SoHo semtinde, Broadway ve Crosby Caddeleri arasındaki 80 Spring Caddesi'nde, Fransız brasserie tarzı restoran. Her gün kahvaltıdan akşama Fransız mutfağı, hafta sonları brunch.
Balthazar’da brunch
Temmuz 2017