Amsterdam ve Brüksel'e Gidenler Neler Yapabilir?

Bu sefer yolumuz Hollanda’nın dillere pelesenk şehri Amsterdam’dan geçiyor okuyan herkes! Bu şehrin kışının sert geçtiği hepimizin kulağına çalınmıştır. Bir diğer durağımız ise Brüksel.

Önümüze çıkan ilk mağazadan kışlık alışveriş yapmaya hevesimiz olmadığı için bulduğumuz her türlü içlik ve türevlerine askı olarak Paris’ten Flixbus’a atıyoruz kendimizi ve hoppala yol. Ne var ki hava durumu ilk ziyaretimizin yüzü suyu hürmetine güzellik yapıyor. Amsterdam’ın fiyatlarıyla ve sular seller gibi İngilizce konuşan lokalleriyle de Paris’e kıyasla yüzümüzü güldürdüğünü söyleyebilirim. Ama bir Paris eder mi? N’aslaa. Yine de şehri Red Light Disctrict’ten ibaret sanıyorsanız seyahatinize ve şehre büyük haksızlık ediyorsunuz. Ey vatandaş titre ve ivedilikle beklentini deniz seviyesinin üstüne çıkart. 

Burada Van Gogh Museum’dan ballandıra ballandıra bahsetmeyi çok isterdim ancak seyahatimin ikinci gününe ötelediğim müze gezisi, çılgınlar gibi sıra beklememe rağmen biletleri tükenerek bir hayal oldu ve bir dahaki Amsterdam gezisinin “to do list”ine üst sıralardan giriş yaptı. Okuyan herkesten kınamadan okumasını dilerim.

Paris’te “Ekmek yoksa pasta yesinler.” diskurunu yalayıp yuttuğum için alternatif üretmekte üstüme yoktur. Van Gogh yoksa Moco var sevgili herkes. Gittiğimiz tarihlerde Banksy ve Andy Warhol’ün eserlerine ev sahipliği yapan bir Moco’dan bahsediyorum. Duvarlara konuşan adam Banksy ile aynı çağda yaşıyor olmak, Picasso’nun ben doğmadan önce ölmesinin acısını hafifletebilirdi ancak.

Banksy tek cümle ile hepimizin “dilimin ucunda”kini alıp duvarlara boyuyor, duyanlar duymayanlara söylesin. Laugh Now, Barcode, Girl with Balloon, Kids on Guns, Pulp Fiction, Flower Thrower, Monkey Queen, Kate Moss, Bomb Hugger, Soup Can gibi ikonik eserlerin hepsi değilse de çoğu sergileniyor. 2009’dan beri sergilenmeyen ve aktivist damarları kanatan “Beanfield” da Moco’da kendine yer bulmuş. Demem o ki çıkın çıkın sergiyi ziyaret edin.

Bisiklete doymadım derseniz sizi Vondel Park’a alabiliriz. Şehrin ortasındaki bu parkta ister bisikletinizi sürer, ister koşar ister çimlerine uzanır kitabınızı okursunuz. Bu arada bilmeyenlere not geçelim, şehirde herhangi bir süpermarkete uğrarsanız kafa kıran büyüklükte bir Gouda peynirini cüzi bir meblaya satın alabilirsiniz.

Amsterdam ve Brüksel'e Gidenler Neler Yapabilir? resim: 0

Sonrasındaysa afiyet bal şeker olsun sevgili herkes. “Babam böyle pasta yapmayı nerden öğrendi?” sorusunu kafalara takan bir neslin neferi olarak Amsterdam’ım en ünlü elmalı tartını yemeyi üzerime vazife bilirim. Adres belli: Winkel. Amsterdam’a bir daha bir daha gidersem sebebi sensin Winkel. İçi yumoş dışı kıtır elmalı turtanızı kremalı ya da kremasız sipariş edebilirsiniz.

Amsterdam’a gelmişken sokak lezzetlerini konu almazsam yüzüm kızarır. Bizler Manneken Pis ya da Vleminckx Sausmeester Homemade Fries’ın uçsuz bucaksız sırasında yerimizi aladururken patatesler de içi yumoş dışı kıtırlıktan paylarını alıp yıldızlı pek iyiyle sınıfı geçiyorlar. Patatesleri iki kere özel bir teknikle kızarttıkları için sonuç fevkaladenin fevkinde oluyormuş. Ben onların yalancısıyım. Hazır olun, bir diğer durak ise Van Stapele Koekmakerij. Burada cookieleriniz gözünüzün önünde yapılıyor. Tavsiyem, çıktığı gibi 3-5 tane kapın. Mangerie’nin beyaz çikolatalı browniesinin tek atımlık hali. Yemeyen bin pişman.

Sokak lezzetleri demişken Rene’s Croissantre’de churros tadabilirsiniz. Churroslar şekersiz hazırlanıyor ama siz üzerine toz şeker, herhangi bir çikolata ya da nutella ekletin ki glutenler arkanızdan ağlamasın. Amsterdamlılar porsiyonlalarında da oldukça cömertler. Annemin arkadaşı Fatma Teyze’de kalıp her sabah onun kuş sütü eksik serpme Türk kahvaltısına oturduğumuzdan dolayı birinci ağızdan bir kahvaltıcı öneremesem de ikinci ağızdan susmayacağım Bakers&Roasters, Pluk, Little Collins ve Mook Pancakes’i alternatif olarak sunacağım sizlere. 

Yemek işini daha ucuza getirmek niyetindeyseniz B&b’nin sandviçleriyle de karnınızı doyurabilirsiniz. Deneyimlemediğim ama adını sanını duyduğum şehrin iki ünlü hamburgercisiyle de tanıştırayım: Lombardo’s ve the Butcher. The Butcher’ın Foodhallen ve birkaç yerde şubesi var fakat Cuypstraat şubesi aynı zamanda Amsterdam’ın en iyi “Gizli Kalsın” barlarından olma ayrıcalığını taşıyor, eğlenmeyi seven etiketlesin. Yalnız içerideki gizli kapıdan bar tarafına geçmek için rezervasyon şart. Rezervasyon yaptıktan sonra size bir şifre yollanıyor ve bu şifre ile içeri giriş yapıyorsunuz. Biraz et yiyelim derseniz Cannibale Royale ve Loetje’nin methini duyduğumu söyleyebilirim. Amsterdam’da da doyduysak ikinci el dükkanlara doğru rotayı çevirelim. Notlar alınsın. Episode ve Zipper doğru iki adres. Tabanlara kuvvet sevgili herkes. De Bijenkorf’u ise high end markaları bulabileceğiniz alışveriş merkezi olarak altyazı geçebiliriz.

BRÜKSEL

Amsterdam ve Brüksel'e Gidenler Neler Yapabilir? resim: 1

Şehirde Avrupa Birliği merkezi bulunduğundan mütevellit ciddi bir expat nüfusu var ve çoğunluk yabancı. İngilizce çok yaygın konuşuluyor, yol arayıp tararken sıkıntı çekmiyorsunuz anlayacağınız. 

Kapış kapış kozmopolitanizm! Hava durumunun ise Londra’yla benzeştiğini duysamda Mart ayına günler kala son derece montsuz ceketsiz saatler geçirdim Brüksel’de. Londra demişken lordlar kamarasından konuşup şehrin yukarı çıktıkça güzelleştiği tespitini yapan ilk insan olmayayım da içimde mi kalsın? Şehrin atardamarı Grand Place deseler de ben derim ki “gel vatandaş gel zirveye gel!” “In squad we trust” andımız, yokuşlar mabedimiz olsun. İleri, marş! 

Bu arada Brüksel bir art nouveau kenti ve bunun birçok örneği mevcut. Dosyayı aralarken midyeden başlamak isterdim fakat midye sevmeyenler kortejinde başı çektiğimden ötürü midye kovalayanlar Chez Leon’dan şaşmasın deyip sözü yetkililere bırakıyorum. Midyenin yanına patates kızartması ve bira eşlik eder elbette. Bira demişken şehrin ünlüsü Delirium’a değinelim. Burada zevkinize hitap edecek türlü türlü bira deneyimleyebilirsiniz. 2400+ bira çeşidiyle Guiness Rekorlar Kitabı’na girmiş bir mekandan bahsediyoruz, dikkatler buraya! Waffle ve çikolatayı tabii ki es geçmeyeceğim. Leonidas ve Elisabeth’ten çikolata zulalayabilir Maison Dandoy’da waffle yiyerek keyiflerden keyif beğenebilirsiniz.

Tüm gezginlere selamlar, Brüksel ve Amsterdam sizi bekler. Farklı ülkelerde karşılaşmaya uçak kaldırıyorum. Esenlikler!

Yorumlar
Kalan Karakter 800