Varım Yok, Yokum Çok

En çok şubesi olan, en büyük hacme sahip olan, bütün bir sektörü domine eden süpermarket zincirinin CEO'su bir sahnede açıklama yaptı: "Gıda üreticisi kazanamadığı için artık üretmek istemiyor. Bu tempoda gidersek Türkiye'de satacak ürün bulamayacağız" dedi.

O an orada olsaydım kulaklarıma inanamazdım, ama gerçek.

La Havle ve La... Vay be!

Hızlıca çok sağlam bir yanıt da gelmiş elbette.

"Market ürünü alıyor, rafına koyuyor. Satılacağı güne kadar beş kuruş ödemiyor. Satıldığı gün, yani kasadan çıktığı gün (artık ne zaman olursa) ürünün ödemesi için 90 günlük vadeyi başlatıyor, ödemeyi öyle yapıyor. Kimin sermayesi yeter bu şekilde üretim yapmaya?

(...) Üreticinin canına okuyanların ilk sırasında marketin ta kendisi var. Önce kendine baksın."

Ben %90 katılıyorum bu yanıta. %100 diyemiyorum, çünkü temel gıda alanında üretici ile satıcı arasında bir tavan - taban fiyat uygulaması oluşturmayan ve bu çok acımasız vadeli ödeme (öğütme) sistemine müdahale etmeyen, üreticiyi düştüğü cendereden çıkaramayan, üretimi - tonajları - talebi planlamayan kurumlar da elbet suçludur. Ne biri ne öteki diyelim... Ama bildiğim bir şey varsa dört yana ağlarını ören, avına en ufak kaçış payı bırakmayan, avının zayıf noktalarını bulan ve bunları acımasız bir ustalıkla kullanan yırtıcı örümcekler gibi savaşır kapitalizm.

"Karşısına çıkabilecek tek şey, toplumun bilinci ve şartlı kararlı desteği..." desem, onu bile satın almaya yelteniyorlar.

Adil Üretim Derneği, Fair Trade Vakfı, bunun sertifikası, bilmem nesi... Kurucusu kim? Süpermarketin kendisi. Durum böyle...

"Aritmetik denen bir şey var..." diye başlıyordu, hatırlarsınız, sahnede...

"Bakkal üçten alıyor, beşe satmak zorunda.

Masraf belli, fire belli.

Kira belli, kasa belli.

Market, bakkalın kocamanı.

Bakkal, üçten alıyor ve dörde satamıyorken

market kaçtan alıyor ki bir buçuktan satıyor?

İşin içinde bir iş var besbelli.

Aritmetik denen bir şey var. İki kere iki beş edemiyor.

Benim bu bakkal beynim, A pazarıyla baş edemiyor."

...

"...ve fakat, markete sepet sarkıtılmıyor. Markette veresiye de olmuyor.

Bakkal yazıyor deftere, günaşırı soruyor. Bozulmuyor vermeyene, gelmeyene üzülmüyor.

İcabında borç bile veriyor bakkal. Çünkü bakkal insan. Market makina."

Ne dehası vardı Ferhan Şensoy'un...

Yine o dahiyane eserde, çayın kuşunu çayın taşıyla vurarak büyüyen, ayakları altında üreticiyi ezen, motivasyonunu kaybettiren, esir alan, çaresiz bırakan sistemin New York Times'a (daha komik bir isim bulmuştu) attırdığı manşet ve yürüttüğü kampanya da vardı.

"Bakkalınız size bir paket eksik veriyor!" Slogan zihinlere girince kuş da kafese giriyordu. Unuttuysanız izleyin, cidden harikadır.

Bugüne geldiğimizde ise üreticiler, raflardaki o şişirilmiş fiyatların 20'de birini belki; o da planlı ödeme (yani öldüren vade) sistemiyle almaktadır.

Oran yarın 1/30'a çıkacak, vadeler biraz daha uzayacak. Çünkü makinenin doğasında bu vardır. Neyle beslesen doymazlar. Doymayacaktır. Biraz daha büyüyecek, biraz daha yayılacak. Kaçacaksın, kendini güvende bulduğun şeyin kılığa bürünecek. Rakiplerini sağ bırakmayacak, çünkü istese de bırakamaz. Sistemin mantığına uymaz. Arada da çimenler ezilecek. Klasik. Şimdi bir minik parantez açayım:

Köyden, köylüden, pazardan, yol kenarından ya da komşu ilçedeki kümesten yumurta almıyorsunuz, almıyoruz. 40 senedir, 50 senedir böyle. Çünkü korkutulduk.

Geldiğimiz noktada gidiyoruz marketlere, televizyonu kapatsak gazetede karşımıza çıkan, gazeteyi kenara koysak sosyal medyadaki parlatılma operasyonundan kaçışımız katiyen olmayan tavukların, kümeslerin, damgaların, vesairelerin hikayelerini satın alıyoruz. Paramızla.

Küçük üretici iyiden iyiye yok oluyor bu hikayeler satıldıkça. Piyasada 45 tane marka kalıyor.

145.000 tane tavuk/ yumurta üreticisi anlaşmalarını imzalıyor, komple bu markalara bağlanıyor.

Bunun neticesi ne olur?

Bu 145 marka, yani büyük 1 marka, daima süpermarkete mecburdur. Çok fazla yatırımları olur. Direnirlerse küçük üreticiden beter yıkılırlar.

Peki, 5 tane marketin yöneticileri bir odada toplansalar, deseler ki "Biz bundan sonra 1 yumurtayı 5'ten alıp 100'e satacağız, vadesi de 6 ay".

Kim karşı çıkacak? Karşı çıkabilecek biri mi kalacak?

Dahası bunun şu an böyle yürümediği ne belli?

...Ve fena olanı,

bu değirmenin çarkları arasına 3 kuruşa ürün yetiştiren, karşılığında "planlı ödemeden" 90 gün vadeli bir çek alan, krediye/ faize/ tefeciye boğulan üreticinin günahını kim üstlenecek?

Hepimizi ilgilendiren temel gıdalar pazarı, hepimize ait olan gelecek nasıl şekillenecek?

Belirleyen tek şey, tüketicinin alım bilincidir. Kimse yenemez, ama ne zaman işte?

Sevimli bir şey yazayım diye uğraştım, olmadı. Tetikleniyorum, affola.

Sevgiler

Pınar

Burada yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, yetkili kuruluşlar tarafından kişilerin risk ve getiri tercihleri dikkate alınarak kişiye özel sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler ise genel niteliktedir. Bu tavsiyeler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir.
Yorumlar
Kalan Karakter 800