Çağdaş Seramiğin Öncüsü İlk Kadın Sanatçımız: FÜREYA
Aşkı, parayı, zenginliği, yokluğu, hastalığı, şöhreti yaşadı Füreya. Sanatıyla olduğu kadar kişiliği ile de dikkat çekmiş, döneminin toplumsal sınırlarını zorlamıştır. çağdaş seramiğinKadın haklarına duyarlı bu öncüsü, sanatını icra ederken sanat dünyasındaki hemcinslerinin önünü açmıştır .
Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te Paradurumu'na abone olun
Paradurumu'na Google News'te abone olun
Abone OlKabaağaçlızade Mehmed Şakir Paşa’nın torunlarından olan Füreya’nın doğumu, geniş ailenin yaşadığı Büyükada’da olmuştur. Birçok sanatçı yetiştirmiş Şakir Paşa ailesinin bir ferdi olarak iyi bir öğrenim görmüş, sanatla iç içe yaşamıştır. Notre Dame de Sion Kız Lisesi'nin ardından bir süre boyunca eğitimine İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde felsefeyle devam eder; bir yandan da keman dersleri alır.
İlk evliliğini 1930'da, yani 20 yaşında iken Bursalı bir çiftlik sahibiyle yapan sanatçı, iki yıl sonra eşinden ayrılır. Füreya ikinci evliliğini 1935'te Altemur Kılıç ve Gündüz Kılıç'ın babaları milletvekili Kılıç Ali (1885-1971) ile yaparak Ankara'ya yerleşir. Bu sırada dönemin siyasetçileri, sanat ve edebiyat dünyasından insanlarla tanışır. Vefatına kadar Atatürk'ün yakın çevresinde bulunan Füreya ve eşi1939'da İstanbul'a taşınırlar.
Yaşamının Dönüm Noktaları
-Verem oluşu
-Teyzesi Fahrelnissa Zeid’in onu seramik sanatına yöneltmesi
Sanatla iç içe yaşam süren Füreya, 1940 ve 1944 seneleri arasında müzik eleştirileri yazmış, çeviriler yapmıştır. Sanatçıya 1945'te verem teşhisi konunca tedavi için 1947'de İsviçre Leysin'de bir sanatoryuma gider.
Londra’da ikamet eden teyzesi Fahrelnissa Zeid, uzun süren tedavi döneminde sanatla uğraşıp vaktini verimli geçirmesi amacıyla ona bazı materyaller gönderir. Bunlar arasında bulunan seramikçilik alet ve materyali onun ilk defa seramikçiliğe ciddi bir uğraş olarak başlamasına sebep olur.
Füreya 1952 yılında Paris’te yaptırdığı seramik fırınını İstanbul’a getirir. İlginçtir, gümrük tarifesinde yeri olmadığından fırını sınırdan ancak ekmek fırını adı altında geçirebilir. Bu sırada verem hastalığı yeniden nükseder. Füreya henüz çalışmaya başlamamışken kimseye haber vermeden Paris’e giderek doktorunun tavsiyesi ile ameliyat masasına yatar ve birkaç aylık nekahat döneminin ardından veremden tamamen kurtulmuş olarak 1953’de İstanbul’a geri döner.
Aynı yıl El Irak apartmanında ülkemizin ilk özel seramik atelyesini kurar. Atelyeye uğrayan Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, Melih Cevdet Anday, Sabahattin Eyüboğlu, Şakir Eczacıbaşı, Adalet Cimcoz, Mina Urgan gibi entelektüel dostları ile bohem hayatı sürmeye başlar. 1954’de eşi Kılıç Ali bu yaşam tarzından memnun kalmayınca boşanırlar ve Füreya eşyalarını Mehmet Şakir Paşa apartmanının giriş katına taşır. Bu arada masrafları karşılamak için de birçok eşyasını da satışa çıkarır.
Sanatı ve Önemli Eserleri
Sanatsal tarzının şekillenmesi Paris’te ünlü sanatçılardan aldığı eğitimle olmuştur. İlk sergisini 1951’de Paris’te açması seramik sanatının sanat olarak kabul edilmesine öncülük eder. Sanatçının eserleri dönemin batı sanatı içinde büyük ilgi uyandırmış ve doğu kültürünün simgelerini modern sanatla birleştiren özgün bir anlayışı yansıtır.
Tabaklar onun için başlıca formlardan biri olduysa da o her şeyden önce duvar panolarını önemsemiş ve çini geleneğini yaygınlaştırma fikri ressamların ve mimarların tepkisiyle karşılaşsa da bu onu durdurmamış ve o inandığı yolda ilerlemiştir.
1957'de Rockefeller öğrenim bursu ile Amerika’ya davet edilen Füreya, daha sonra Meksika’ya giderek Aztek ve Maya kültürlerine dair araştırmalar yapar. Meksika’da yaygın olan duvar resmi geleneğinden etkilenir. Zamanla modern mimarlarla birlikte yeni çağın ana malzemesi betonu renklendirerek bu malzemeye çağdaş bir yorum katar.
Çarşı, han ve diğer kamusal mekânların içinde bulunduğu çok sayıda mimari yapı için büyük panolar üretir, seramik sanatıyla özellikle büyük boyutlu duvar panolarında çığır açar. 1955-1975 yılları arasında birçok yapının iç ve dış yüzeyini seramik panolarla süsler. Bu eserler, geleneksel çini sanatını modern mimariye kazandırarak önemli bir katkı sağlamıştır.
Duvar panoları genellikle soyut ve çağdaş karakterdeydi ve İstanbul’un güncel yaşamını yansıtan bir hareketlilik taşıyordu. Özellikle “Divan Pastanesi Panosu” (1969) bu yaklaşımın öne çıkan örneklerindendir. Divan Oteli'nde yaptığı panolar otelin lobi ve restoranlarını süsleyen büyük boyutlu seramik duvar panolarıdır. İstanbul’un tarihi ve kültürel motiflerini modern bir yaklaşımla yorumlayarak geleneksel çini sanatının ötesinde eserler yaratır. Bu panolar, Füreya’nın seramik sanatına olan katkısının en çarpıcı örneklerinden olup İstanbul Divan Oteli’nin sembolik birer parçası haline gelmiştir.
Duvar Panosu-Divan Oteli, Divan Pastanesi, Taksim 1969
Füreya sanat kariyeri boyunca iç ve dış mekân panolarının yanı sıra objeler tasarlar ve geleneksel desenleri çağdaş bir yorumla işler. 1970’lerde İstanbul Porselen Fabrikası için tasarladığı özel seri de bu dönemin önemli eserlerindendir.
1973'te Arif Paşa Apartmanı'na taşınan sanatçı, burada dairesinin penceresinden gördüğü sıra evlerden aldığı ilhamla yeni bir seri üretir. 1980-1985 arasında "Mahalle" ismini verdiği birbiri içine girmiş küçük seramik ev kompozisyonlarında "yeniden anımsatma”, akılda kalanlarla "yeniden kurabilme" amacıyla eski İstanbul sokaklarını ele almıştır. Değişen toplumun hız ve yapısına dair gözlemleri onu daha sonra "içi boş" insan figürlerinden oluşacak bir heykel serisine yöneltir.
Başlıca Eserleri, Sergileri ve Ödülleri
- Marmara Oteli lobisinde duvar panosu, 1960
- Ankara Ulus Çarşısı'nda duvar panoları, 1962
- Ankara Tam Sigorta Binası'nda duvar panoları, 1969
- Manifaturacılar Çarşısı'nda duvar panosu, Unkapanı/İstanbul, 1969
- Divan Pastanesi'nde duvar panosu, Taksim/İstanbul
- Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi'ndeki duvar panosu, Ankara, 1965
- Arts Hotel İstanbul'da bulunan duvar çinileri
Sergileri
1951'den itibaren yurt içinde ve dışında 32 sergi açmış, eserleri Paris'teki Salon d'Octobre, Meksiko'daki Modern Sanat Müzesi, Prag'daki Napstkovo Museum, Washington'da Smitshonian Institute ve Türkiye'nin çeşitli yerlerindeki galerilerde sergilenmiştir.
Ödülleri
- 1986 Sedat Simavi Görsel Sanatlar Ödülü
- 1981'de Kültür Bakanlığı Özel Ödülü
- 1967 İstanbul Milletlerarası Seramik Sergisi Gümüş Madalya
- 1962 Prag Milletlerarası Sergisi Altın Madalya
- 1955 Cannes Milletlerarası Sergisi Gümüş Madalya
- Washington Smithsonian Enstitüsü Ödülü
- Vallauris Bienali (Fransa) Onur Diploması
Kendi Hatıratında Atatürk
Merak edenler 10 Kasım 1995 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi’nde Şükran Soner imzası ve "Füreya’nın Gözüyle Atatürk" başlığıyla yayımlanan yazının tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirler.
Yazıdan alıntılar
[...Atatürk’le yıllar önce, yurt dışında yaşayan, ayağı henüz yere basmayan bir genç kızken, ziyarete gittiği Yalova Kaplıcaları'nda tedavi görmekte olan annesinin yanında karşılaşmışlar. Atatürk, yakın arkadaşı Emin Koral’ın eşi, Şakir Paşa’nın kızı Hakkiye Hanım’ı görünce yanlarına gelir ve hemen masalar birleştirilerek birlikte çay içilir.
Füreya, Atatürk’ü bir sanatçı gözü ile çok yakışıklı buluyor. Çocukluğundan, başka toplumlardaki kadınların hayranlıklarından da bu konuda pek çok gözlemi var. Atatürk’ün yakın çevresindeki kadınlara çok özenli, o ölçüde de saygılı olduğunun bir dizi anısını aktarıyor. Ancak yaşam boyu duygulu, yalnız bir adam olmasının da buruk izlerini gözlüyor.
Füreya, Atatürk’le ilgili anılarına “nereden başlayacağını” düşünürken, aklına ilk gelen, gözlerinin önünde canlanan, Dolmabahçe’de masanın üzerindeki tabutunun önüne geldiğinde bayılması oluyor. Aynı masa yeni evli iken ilk davet edildiği ve yanına oturtulup, görgü, kültür sınavdan geçirildiğini düşündüğü görkemli yemekte kullanılmış...]
Füreya’nın Gözüyle Atatürk – Mustafa Kemâlim
ve
Füreya’ya Göre ‘Atatürk, Yalnız, Tek Adam’ – Mustafa Kemâlim
Yazar Ayşe Kulin de Füreya Koral'ın hayatını anlatan "Füreya" adlı bir biyografik roman yazmıştır. Bu romanda ünlü seramikçinin yaşadığı her şey fotoğraflarla anlatılmıştır.
4 Nisan 2025
Suadiye