Cemal Çalımer

info@paradurumu.tv
TÜM YAZILARI
Felâtun Bey ile Mesrûre Hanım - 1 İşte tam da buraya koymuştum giderken. Başka bir yere koymam mümkün değil. Daha henüz bunamadım. Esasen düzenli, disiplinli bir adamım... Hayatın içinden… Yolun sonuna geldik galiba! Galiba deyimi, insanın yüreğinde bir umut taşı. Her şeyi kaybediyor da umudunu yitirmiyor insan. Kendimi bildim bileli hep gençtir, hep dinamiktir umut. Yaşlanmak nedir bilmiyor. Beni yolcu edip ardımca kalacağa benzer. Aravak! - Yurdundan uzakta ölmek! Kadın, Bahamalar’da Grand Türk’teki villasında yaşlı, yorgun ve yapayalnızdı. Sonuna gelmişti yolun; artık ne yaşam isteği, ne de yaşamaya mecali kalmıştı. Satır araları! Yattığı yerden doğruldu; zaten yatamıyordu, acılar içinde bütün bir gece debelenip durmuştu. Aylardır bu haldeydi... Sevgi mi yüce, katlanmak istemediğin acı mı? Adam, dünya ve dünyalıkla ilgili ne varsa her şeyin hesabını dürmüş, sahil kasabasındaki bu balıkçı barınağına sığınmıştı. Gecesi de gündüzü de aynıydı adamın. Kulübesini aydınlatan isli idare lambasının kör ışığı ne ise, dünyayı aydınlatan güneş de aynıydı onun için. “Hoş geldin!” Sabah uyandığında yoğun bir beyazlığın içinde buldu kendini. Sanki bir süt deryasındaydı. Etrafta hiçbir sınır, hiçbir engel yoktu; ne duvar, ne pencere. Bir karartı, bir gölge bile...
Arıların masalı ve kapitalist ahlâk “Evvel zaman içinde, bir arı kovanı varmış. Ticaret ve endüstri alabildiğine gelişmiş bu kovanda. Bilim sanat ileri durumdaymış. Her tarafta bir hareket bir canlılık varmış. Ancak bu kovanda ahlâk adına, erdem adına hiçbir değer kalmamış; hırs, kibir, açgözlülük, lüks tutkusu bütün toplumu sarmış.'' Ahlak hakkında birkaç söz Ahlak, belki de insan olmanın sırtımıza yüklediği en büyük sorumluluklardan biridir. Ahlak, bu sorumluluğun yanında doğadaki ve insan yaşamındaki her türlü doğruluk, iyilik ve güzelliğin algılanması ve eylem alanına sokulması olgularını da bünyesinde barındırır. Kule-dibi ve palyaço Mevsim kış olmasına rağmen yazdan kalma bir Çarşamba sabahı. Her taraf aydınlık, pencereyi açar açmaz bahçedeki mimoza sarıçiçekleriyle selamlıyor günümü. Güzel bir “Çarşamba” olacak diye geçiriyorum içimden! Melâ... Cemal Çalımer yazdı “Mantıklı düşünce kişiyi A noktasından B Noktasına götürür. Hayal gücü her yere.” Albert Einstein Birey ve toplum Birey ve toplum, her ikisi de birbirinin olmazsa olmazıdır. Gerek ontolojik gerekse sosyolojik varlıkları birlikte varoluşlarını zorunlu kılar. Kısaca, birey toplumsuz, toplum da bireysiz düşünülemez. Gökyüzünde güneş yok! Gökyüzünde güneş yok ama bulut da yok; bildiğimiz bulutlar! Pamuk helvaları gibi; düşlerimizi, hayallerimizi bezeyen bulutlar, şekilden şekle giren, çocukluğumuzda prenses, peri olan, koca cüsseleriyle kale, saray, kralın askerleri, tanrıların ve tanrıçaların atları ve arabaları olan. Tasarruf, tüketim ve kumbaralarım! Çocukluk hayallerimi süsleyen nesnelerden biri de kumbaralarımdı. O zamanlar tasarruflu olmak bir erdemdi. Aslında bizim kuşağımız ‘taşıyıcı’ (transport) kuşaktır. Yazmak Üstüne! Yazmak nedir? Neden yazma gereksinimi duyar ki insan? İşte gelip geçiyor günler, bir yerlerde de bitecek bu serüven. Ancak yazılan kalacak! Zaman Var mı? Bir şeyin önemini o şeyin yokluğunda daha iyi anlarız. Bu yüzden bir an için zamanın olmadığını varsayıp düşünürsek; karşılaşacağımız sarsıntının boyutları olayın önemini ortaya koyar.