Her Şeyini Geride Bırakıp Bir Hayalin Peşinden Gider Misin?
İrlanda’da halkın temel gıda maddesi olan patateslere bulaşan bir mantarın sebebiyet verdiği ve 1845’te başlayıp 1852’ye kadar sürerek yaklaşık bir milyon kişinin ölümü, hastalanması ve göç etmesiyle sonuçlanan “Büyük Açlık” (Gorta Mór) yılları bu ülkenin tarihinde tam bir dönüm noktası olmuştur.
19. yüzyıl ortalarında İrlanda’da halkın temel gıda maddesi olan patateslere bulaşan bir mantar cinsinin (Phytophthora infestans: Patates, domates gibi sebzelere musallat olan bir mantar çeşidi) sebebiyet verdiği ve 1845’te başlayıp 1852’ye kadar süren, yaklaşık bir milyon kişinin ölümü, hastalanması ve göç etmesiyle sonuçlanan “Büyük Açlık” (Gorta Mór) yılları bu ülkenin tarihinde tam bir dönüm noktası olmuştur.
Yedi yıllık kıtlık sona erdiğinde adanın nüfusu %20-25 oranında azalmış, Katolik halk Protestan kraliyet ailesine nefret gütmeye başlamış, tüm bunlar 20. yüzyılda İrlanda'nın bağımsızlığına gidecek yolun birer kilometre taşı olmuştur.
İrlanda’da bunlar olurken Avrupa'da halk devrimleri şiddetlenmiş, baskılı yönetimler birçok insanı sürgüne zorlamaya başlamıştı. Britanya İmparatorluğu ve Kuzey Amerika'da köleler özgürleşiyor ve “Altına Hücum” (Gold Rush) böyle bir ortamda gerçekleşiyordu. Kaliforniya’daki Altına Hücum (Gold Rush) 1848’in sonlarında başlamış ve 1849’da zirveye ulaşmıştır. (Bu yüzden altın arayıcılarına “Forty-Niners”-49’lular denir.) Kıtlık nedeniyle göç eden bazı İrlandalılar 1848’den itibaren Kaliforniya’daki Altına Hücum’a katılmışlardır.
Kaliforniya altın kazıcıları. Madenlerdeki gerçek hayatı yansıtan bir çizim.
Sanatçı: Andrew, John, İngiliz oymacı (1815-1875)
1849 boyunca tüm Amerika Birleşik Devletleri’nden insanlar (çoğunlukla erkekler) Kaliforniya’ya zorlu bir yolculuk yapmak üzere borç aldılar, mülklerini ipotek ettiler veya hayat birikimlerini harcadılar. Hiç düşünü kurmadıkları türden bir servetin peşinde ailelerini ve yurtlarını terk ettiler. Bunun üzerine geride kalan kadınlar çiftlikleri veya işletmeleri çalıştırmak ve çocuklarına tek başına bakmak gibi yeni sorumluluklar üstlendi.
İrlandalı bir aile
Baba Patrick O’Sullivan, eşi Brigid ve üç çocuğuyla 1847’de Cork Limanı'ndan kalkan bir gemiyle Amerika’ya göç eder.
Amerika’ya doğru yelken açarken arkalarında yalnızca taş duvarlı evlerini değil geçmişlerini, komşularını, toprağın kokusunu ve açlığın pençesindeki yıkık umutları da bırakmışlardı. Büyük Kıtlık, O’Sullivan ailesinin her şeyini alıp götürmüştü—ama içlerinde kalan bir tek şey vardı: Altın bulma ümidi. Patrick, Amerika’nın batısında, güneşin altında parlayan zenginliklerin onları beklediğine inanıyordu. Göç ettikleri bu yeni dünyada her şeylerini riske atmışlardı, çünkü artık kaybedecek pek bir şeyleri de kalmamıştı.
İlk durakları New York City olur. Burada Patrick gündelik işlerde çalışırken 1849’da Kaliforniya’da altın bulunduğunu duyar ve umutla ailesini alıp batıya göç eder. Aile wagon train ile aylar süren bir yolculuk yapar ve San Francisco yakınlarına ulaşır. Patrick altın ararken çocuklar da çevredeki çiftlik işlerinde çalışırlar. Ancak yaşam zordur ve birçok aile gibi onlar da hayatta kalma mücadelesi verirler.
Bu ailenin ve tüm göç edenlerin hikâyesi gerçek bir tarihsel bağlama oturur ve hem Büyük Kıtlık’ın acılarını hem de Altına Hücum’un yarattığı umutları ve hayal kırıklıklarını birleştirir.
Çocukluk Hayalini 40’ında Gerçekleştirebilen Morgan Freeman
Morgan Freeman küçük yaşlarda oyunculuk deneyimleri yaşamış, ancak liseden sonra savaş pilotu olmak için hava kuvvetlerine katılmıştır. Daha sonra bunun istediği şey olmadığını fark ederek vazgeçer ve böylece oyunculuk kariyeri başlar. Yıllarca süren küçük roller ve sınırlı başarıdan sonra büyük roller almaya ve eleştirmenlerin ve halkın beğenisini kazanmaya başlar.
40 yaşına kadar hiç tanınmayan biri olsa da onun en büyük hayali oyunculuktur, ama figüranlıktan öteye geçecek doğru dürüst bir rol bile alamamıştır. Yine de vazgeçmez, pes etmez, inancına sarılır ve çok çalışır. Ve sonunda herkesin tanıdığı bir dünya yıldızı olur.
En büyük alkışlar uzun bekleyişlerin ardından gelebilir. Başlamak için hiçbir zaman geç değil, 'geç kaldım' diye düşündüğün her an, aslında henüz başlamadığın bir hayatın kapısı olabilir.
Bir Umudun Peşinden Gitmek
Her şeyini terk ederek hayalinin peşinden gitmek ifadesi güçlü, cesur ve duygusal bir yaşam kararını anlatır. Sıklıkla “Gold Rush” gibi kavramlarla da örtüşür: İnsanlar her şeylerini bırakıp bilinmeyene, ama umut dolu bir geleceğe doğru yola çıkarlar.
İnsan içinde bir boşluk hisseder; mevcut hayatı, ruhunun derinliklerinde hissettiği çağrıya karşılık veremez olmuştur. Görünürde her şey yerli yerindedir belki, ama insan bir yerde “bu değil” der. Yaşadığı hayat, onun potansiyelini doldurmuyordur ya da bir parçası eksik hissediyordur. O eksiklik bazen bir anlam arayışı, bazen sevgi, bazen de sadece “yaşadığını hissetme” isteğidir.
Ve bazen de sorar kendine “Ya bir daha şansım olmazsa?” diye. Bu fark ediş, geçmişi yakıp bir hayalin peşine düşmeye cesaret verir.
Umut, en zor zamanlarda bile insanı ayakta tutan şeydir. Bir hayalin gerçeğe dönüşebileceğine olan inanç, bazen tüm geçmişi silip yeni bir başlangıca yelken açtırır. Çünkü o umutta özgürlük, huzur ya da kendine daha yakın bir “benlik” vardır.
Hayalinin peşinden gitmek için alışılmışın dışına çıkmak gerekir, bu cesaret ister. Konfor alanını terk etmek, güvenceleri geride bırakmak kolay değildir. İşini, yaşadığın yeri, ilişkilerini ya da mevcut hayat tarzını bırakmak büyük riskler taşır. Ancak büyük hayaller genellikle bu risklerin alınmasını gerektirir.
Seni ileriye taşıyan dışsal değil içsel bir güçtür: Tutkudur.
İnsanlar ne olacağını bilmeden yola çıkar, ama içlerinde bir şey onların doğru yolda olduğunu söyler. Bu yolculuk çoğu zaman yalnızdır. Başkaları anlamayabilir ya da desteklemeyebilir. Bu noktada, kararlılık ve içsel dayanıklılık çok önemlidir.
Hayal İnsana Yön Verir, Gerçekleşmeyeceğini Bilse Bile
Hedeflerimiz ve hayallerimiz zaman içinde bizim gibi gelişir, ama değişmeyen hayatın her alanında büyüme ve gelişme istediğidir. Hayal, insana yön verir. Belki varamayacağını bilir, ama o hayal yola çıkmak, sabah uyanmak için bir sebep, kalp atışı için bir ritimdir. Bazen gerçeklik değil, anlam arar insan. Yola çıkarsın, adım adım gidersin… Belki hayal değişir, belki sen değişirsin. Ama geriye dönüp baktığında, o hayal sayesinde başka bir insan olmuşsundur.
Bazen insan, “Biliyorum, olmayacak” der, ama yine de yürür. Çünkü o küçük bir ihtimalin bile varlığı karanlıkta bir yıldız gibi göz kırpar. Umut, akıldan güçlüdür, mantığın üstündedir, zira bazen aklıyla değil, kalbiyle devam eder insan.
2 Haziran 2025
Suadiye