Denizin Kucağında Kalıplara Sığmayan Bir Kadının Hikayesi
Adaların mavisiyle kayalıkların grisi arasında bir kadın yaşadı:Madam Martha. O, Burgazada’nın Halikya Koyu’nu nefesiyle dolduran, denizle dost, doğayla bütün bir ruhtu. Özgürce yaşadı,ama kalıplara sığmayan hayatı dillerde dedikoduya dönüştü. Geride bir koyun adıyla ölümsüzleşen hatıralar bıraktı
Yaz günlerinde İstanbul’un adalarında yaşamanın ayrıcalığı vardır, günübirlik gezmeye gelmenin keyfi bir başkadır. Poyrazın denizden getirdiği iyot kokusu, çam ağaçlarından süzülerek vurur balkonuna terasına. Temiz havası, bol oksijeni, orman yürüyüşleri, bisiklet gezmeleri, plajları, çevresinde tutulan taptaze balıkları, eski ahşap yapıları ve mimarisi ve Rum, Yahudi, Ermeni ve Türklerin kardeşçesine birlikte yaşadığı, anılarını biriktirdiği doğanın armağanıdır Adalar.
Yazıma başlarken ifade ettiğim gibi, bugün, hani denir ya işte öyle, nevi şahsına münhasır, hayat dolu, denize sevdalı, giyimi ile fark yaratmış bir kadının, Madam Martha’nın hikayesinden söz edeceğim.
Komşusunun anlatımıyla Madam Martha
"Her adayı gezmiş olmakla beraber en çok beğendiği Burgazada idi, sessiz sakin, tam bir butik ada görünümünde idi zira. Hayali orada bir ev sahibi olup yaşamaktı, en azından uzun yaz sezonlarında.
80’li yılların başlarıydı. Peşinden gittiği hayali nihayet gerçek olmaktaydı. İskeleden yürüyerek yaklaşık 20 dakika uzaklıkta, tepeden deniz manzaralı Kalpazankaya yolunda, Aya Nikola’yla yan yana, gecekondu tarzını andıran üç evden birinde yaşamaya başlamışlardı ailece. (Üç yıl sonra, ki hala orada yaşamakta idi yazları, ada merkez sahilde güzel bir ev sahibi olmuştu.)"
Daha ilk günlerde yan komşuların dikkatlerini çekmişti. 60’lı yaşlarındaki Madam Martha her akşam Aya Nikola’dan Burgazada vapur iskelesine iner, eşini karşılardı. Kıyafeti dikkat çekiciydi: Şıpıdık parmak arası terlik ve ip bikinisi ile çarşı pazar dahil her yere giderken üzerinde bir şort ve tişört gören olmamıştır. Eşi ise tam aksine her sabah gayet ciddi, takım elbisesi ile İstanbul’a inerdi. Akşam dönüşünde plaj kıyafetli karısının yanında şık takım elbisesi, kır saçları ve tüm ciddiyeti ile birlikte evlerine yürürlerdi. Bazı akşamlar, adalı iki dostları, biri akordeon diğeri kemanı ile tango çalarak karşılarlardı vapuru. Eşler kavuştuğunda sanki Arjantin tango yarışması tadında, erkek takım elbiseli, kadın bikinili, beraber seyrine doyulmaz tango yaparlardı. Kadının figürleri eski bir balerina olduğunu da göstermekteydi.
Denize, yüzmeye, yürüyüşlere, klasik müziğe doyumsuz sevdalı, St. Benoit mezunu, bale öğretmenliği yapmış, renkli kişiliği, giyimi, fark yaratan kıyafetleri (!), hiç boyanmamış güneşten sararmış kır saçları ile, ne güzel komşumuzdun sen Madam Martha diyebileceğimiz harika kadındı" diye betimler, anlatmaya doyamazdı birlikte geçirdikleri komşuluk zamanlarını komşusu.
“86’nın evde olmadığım bir yaz günü idi. Evinden klasik müzik nağmeleri geliyor, bizimkiler de Madam Martha yine müziği koymuş, uykuya dalmış zannediyorlar. Ancak eve girildiğinde pikapta sevdiği long playlerden birinin çaldığını, fakat kendisinin tuhaf ve kımıldamaz bir şekilde yattığını görürler. Bıraktığı notta “Artık herkes mutlu olsun, elveda” yazıyordur. İntihar nedeni tek oğlunun nişanlandığı kızın ailesinin Madam Martha’nın tavırlarından utandıkları için evlilikten vazgeçmeleri olmuş. “Oğlumun mutlu olması için fedakarlık yapmam lazım” diyerek veda ediyordu hayata."
Burgazada’nın en güzel koyuna adı verilen Madam Martha
1920 Yılında Mısır’da dünyaya gelen Ermeni asıllı Martha Arat'ın babası Osmanlı Bankası’nın müdürü olarak çalışırken tayini İstanbul’a çıkınca Madam çocuk yaşta İstanbul’a gelir ve burada ailesi ile birlikte yepyeni bir yaşama başlar. Eğitimli bir aileden gelen Martha aynı şekilde çok iyi bir eğitim görür. St. Benoit Lisesi mezunu olan Madam, ilk kadın balerinlerden biridir. 1921 Sovyet Devrimi’nden kaçarak dünyanın ilk bale okulunu açan Lydia Krassa Arzumonava’nın öğrencisi olma fırsatını yakalar. Madam Martha, Ermeni Berc Kazar ile evlendikten sonra Burgazada’ya yerleşir. Artık tüm yaşamları buradadır, yaz kış burada yaşamlarını sürdürürler.
Martha'nın evi aslında Aya Nikola’da idi, ancak o, vaktinin çoğunu sonradan onun ismini alan bu koyda, eski bir kulübede geçirirdi. Karlı havalarda bile denize giren Martha tüm koyu da kendi başına temizlerdi.
Madam Martha, o zamanlar Halikya olarak anılan koydan topladığı taşlardan kolye yapar ve sevdiklerine, çocuklara bu tasarımları hediye ederdi. Arkadaşlarını sık sık koyun kenarında bulunan bir incir ağacının altında ağırlar, akşamları bu muhteşem koyda büyük küpeleri, halhalları, renkli kıyafetleri ve pareosuyla görülürdü.
Marjinal kişiliği sayesinde yaşadığı devirde henüz moda bile değilken uzun saçlarına alından sıkma bandanalar bağlar, tahta bilezikler, kocaman halka küpeler takar, ayak bileğini halhallarla süslerdi. Her akşam rengarenk elbiselerle veya bikinisi ile iskeleye inip eşini karşılaması, ilginç tarzı, hatta yaz kış çıplak yüzüyor söylentileri -ki komşusu hiçbir zaman böyle bir şey görmediğini söyler, bitmeyen enerjisi ve sevgi dolu hallerine karşın, Ada halkı tarafından dedikodu malzemesi yapılmıştı.
Müstakbel dünürlerinin tavır ve davranışlarını benimsemedikleri için kızlarının biricik oğluyla evlenmesine izin vermemeleri ve halk arasındaki nahoş dedikodular onu intihara sürüklemişti.
Halikya’dan Martha’ya dönüş:
Onun ardından ada halkı ve ziyaretçiler, Halikya Koyu’nu “Madam Martha Koyu” diye anmaya başlar. Resmî bir karar ya da idari değişiklikle değil, halk arasında doğal olarak bu isim yerleşmiştir. Zamanla gazetelerde, seyahat yazılarında ve rehberlerde de bu ad kullanılmaya başlanınca, eski “Halikya” adı unutulmaya yüz tutmuştur.
Onun gibi bugün de ziyaretçiler sakin ve temiz denizi, yeşili, maviyi ve huzuru bulabilmektedir Madam Martha Koyu'nda.
Burgazada’nın dalgalarıyla özgürleşen, ama toplumun dar kalıplarında sıkışan Madam Martha bugün bir koyun belleğinde yaşamaya devam etmektedir.
17 Ağustos 2025
Heybeliada