Kültür-Sanat

Adam, Kadın ve Lastik

Uzun yıllar önce okuduğum kadınların erkekleri kendi çıkarlarına göre kontrol ve yönettiğini anlatan kitapta kadın yazar şöyle başlıyor yazısına; (*)

“Genç adam son bir defa dikkatlice baktı aynada kendisine, bugünkü toplantıda etkili görünmeliydi, geleceği için çok güzel adımlar atabilecekti. Kıyafetinde son rötuşları yaptı ve garaja inip arabasını aldı. Şiddetli bir yağmur vardı dışarıda, arabanın silecekleri zor yetişiyordu ön camı temizlemeye. Gideceği yerde şehir dışında idi. Bir müddet sonra yolun kenarında zorlukla seçebildiği kadarıyla arabasını kenara çekmiş bir kadın el sallayarak yardım istiyordu. Acelesi vardı ama kadının görünümü, kıyafetinin de etkisiyle unutuvermişti her şeyi. Yanında durdu penceresini araladı ve sordu “nedir sorun” diye... Kadın tüm cazibesini kullanarak etkili ve yalvaran bir ses tonuyla
 “ – lastiğim patladı, yedek lastik bagajda, ama değiştiremiyorum, bana yardım eder misiniz?”dedi.
Adam şöyle etrafı bir kolaçan etti, arabanın durduğu yer çamur içerisindeydi, yağmurda şiddetini azaltmamıştı, ama dayanamadı, indi arabasından, tüm güç koşullara rağmen değiştirdi lastiğini kadının arabasının...
Kadın “teşekkürlerini sunup” ayrılıverdi yanından, adam o an kendine geldi, önemli toplantısını hatırladı ve hemen kendine döndü. Ayakkabıları, pantolonun paçaları çamur içindeydi, üstü başı sudan çıkmış balığa dönmüştü. Ne yapacaktı şimdi, ne mazeret uyduracaktı, üstelik geç de kalmıştı.“

Sonra da sorguluyordu yazar erkeğin zaafını ve de soruyordu, yolda kalan erkek olsa kadın ona yardım eder mi idi acaba?
 
Cevap muhtemelen hayır olacaktır, adamın görünümü, kıyafeti bir zaaf yaratmayacak, belki yanında durup derdin ne diye sorup arabasının lastiğinin patladığını duyunca ya gaza basıp gidecek ya da risk alıp bin arabama diyecektir.

(*)  The Manupulated man- Yazar Esther Vilar (kitap ülkemizde “ Kölenin Mutluluğu” olarak yayımlanmıştır)

Aslında biraz kışkırtıcı üslup ile bir kadın tarafından yazılmış, kadın erkek konusu ise malum binlerce sayfa yetmez yazmaya.

Londra’da Kuğu Gölü

Aslında anlatmak istediğim denizcilik hayatımdan bir anı. Ben de özenli giyinmiş, resmi bir yemek davetine gidiyordum. Tabii ki zaaf değildi yardım nedenim tamamen vicdani idi.      

Londra, 1973 Şubat, hava soğuk, geceden kalan yağmur ıslaklığı, rüzgar, korunarak yürüyorum. Birden önümde bir motosiklet yan yattı. Etrafta pek kimse de yoktu. Yerde bir kadın yavaş yavaş ayağa kalkmaya çalışıyordu, Yardım etmek istedim ama biliyorum ki kadında düşme nedeni ile bedeninde bir yaralanma kırık vesaire olursa yardım eden de o kırık-çıkığa sorumlu kabul edilir. Neyse kadın doğruldu, aniden acılı bir ses tonu ile bir şeyler söyleme başladı. Motosiklet arkasındaki yazılı notalarla dolu dosyaları yerde idi. Bazıları uçuşuyordu. İşte o an kadına yardım etme kararı verdim ve hepsini topladım. Ellerime sarıldı defalarca teşekkür etti.

Seksen yaşlarında, İngiliz kadınlarına has düzgün beyaz saçları, ışıltılı siması, gülen gözleri ve tipik kıyafeti hala anılarımda durur. Birkaç dakikalık sohbet sonrasında müzik ve dans okullarında piyano çalarak geçimini sağladığını öğrendim. Adresini verdi vaktim olursa gittiği okula beni davet etti. Motosiklete binerken baktım, canlı, dinamik ve yaşına rağmen hala çalışıyor ve hem ek gelir sağlıyor hem harika bir uğraşı ile hayatın içerisinde.

Etkilenmiş olacağım ki ilk fırsatta verdiği bale okulu adresine dediği saatte gittim. Uzun süre bale çalışmalarını izledim. Öğrencilerin yaş ortalaması 16-18 gibi idi.

Bir ara piyanist kadının yanına gittim ve kendisinden ‘Swan lake’ (Kuğu Gölü) balesinden popüler bir bölüm çalmasını rica ettim. Hatırımı kırmadı olur aradan sonra çalarım dedi. Fakat bir de şart koydu gülümseyerek. Nedir diye sorduğumda cevabı bana heyecan verici idi. Bir erkek eksik kızlardan birini sen kaldıracaksın… Eyvah eyvah!

Ara verildiğinde piyanist kadın bale hocasına yanına gitti ve ona bir şeyler söyledi. Bale hocası yanıma geldi ve bana nasıl davranacağımı, kızı nasıl havaya kaldıracağımı öğretti. Parmaklar baskı yapmayacak şekilde eller beli kavrıyor ki bayağı güç istiyor bu hareket.

Kızlardan birinin yanına götürdüğünde heyecan yanında endişe de sardı beni, zira kız en toplusu idi öğrencilerin. Müzik başlaması ile terlemeye başladığımı hissettim. Sıra kaldırmaya geldiğinde adrenalin yardımı ile olay başarı ile devam etti ve sonuçlandı. En azından halter sporundaki belirli süre halteri havada tutma şartını yerine getirdiğimi anımsıyorum. Hep birlikte çok güldük.
Baleyi severim, zarafet timsali, yumuşak hareketler, seyri hoş, müziği dinlendirici. O günlerde yaşadıklarım bende sonraki yıllarda kızlarımı daha ilkokul başlangıcı günlerinde İstanbul’da bale okuluna göndererek yansımıştı.(*)

(*) Dilek Bale Okulu - Şişli Yetmişli yıllardan

Bale beğenimi bende hissetmiş olmalı ki ertesi günü kendimi modern bale dersi veren ayrı bir okula davet etti. Okulda aynı zamanda ancak dönem filmlerinde görebildiğimiz toplu halde oynanan dans derslerinin de verildiği bir odaya dalmışım. Öğretmen çağırdı gel misafir ol aramızda diye. 8 Erkek 8 kız tek sıra dizilmiş karşılıklı birbirine figürlerle yaklaşarak dans ediliyordu. Sonra kendiliğinden eşler değişiyor dans devam ediyordu. İsimlerini hatırlamıyorum ama 8 değişik isimde dans olduğunu anımsıyorum. Görsellik açısından şahane idi, hayran kalmıştım. Söylemeye gerek yok, bir ara aldığım davetle bir erkeğin yerine geçtim ve yine bol bol güldük. Modern bale hocası ise unutulmaz bir tipti. Hocanın aksanını hala hatırlar gülümserim.

(Günümüzde danslar iki ana kaynaktan gelmektedir: Halk oyunları ve Avrupa saraylarında doğan salon dansları. Topluluk dansları dansçılara dans alanının her yerinde bulunabilme ve gruptaki tüm dansçılarla karşılaşabilme olanağını sağlar. Böylece de dansın ilişkileri geliştirme yönünü güçlendirir. Halk oyunlarda hareketler sürekli değildir; oyun çevik adımlar, sert vuruşlar ve hızlı zıplamalarla sürer. Avrupa’da soylu sınıfların başlattıkları danslar tabanı cilalı salonlarda yapıldığı için genellikle kayar adımlarla dans edilir, halk oyunlarının tersine zıplamalara pek yer verilmez, yumuşak geçişlerle hareket edilirdi.)

Londra günlerim çabucak geçip gitmişti. Her şeyi ile, geleneklerine sahipliği, parkları, tiyatroları, insanları, otobüsleri, müzikholleri, Greenwich ve de en çok hatırımda kalan Thames nehri ve çevresinin güzellikleri.

Kadınlar hassas ve zariftir, her zaman, zaaf olarak değil, vicdani duygularla gerekli durumlarda yardımlarımızı yapmamız dileği ile.

Fethi Denizmen
21.09.2020 Heybeliada