Kültür-Sanat

13 Dolara Düğün!

Bir an durun ve düşleyin, yaz sıcaklarında yurt dışında, uzaklarda dağlık kırsal bir kasabadasınız. Yanınızda tamamen spor yazlık kıyafetler, bir iki kazak, yağmurluk...

Bir gün hiç beklenmedik şekilde görkemli bir düğüne siz de davet ediliyorsunuz. Kıyafet zorunluğu olduğu da belirtiliyor. Ne yaparsınız, bir gece için ihtiyacınız olmayan kıyafetler almayı düşünmezsiniz değil mi?

Evinde misafir kaldığımız aile dostumuz, her konuda danıştığımız evin yaratıcılıkta üstad hanımı “Merak etme, hallederiz “ dedi. Bakalım nasıl halledecekti, zira bu düğünü yaşamak istiyordum, değişik kültürlerde, değişik renklerdeki...

Pazar günü sabahı ''Hadi gel benimle gidiyoruz kıyafetini hazırlamaya...'' deyince merakım daha da arttı, nasıl olacaktı ki? Arabasını bir bahçe alanına park etti, binadan içeri girince durakladım, etrafıma baktım, daha çok kadınların olduğu bir kalabalık, askılarda, sepetlerde, etrafta duran ne kadar kılık kıyafet varsa hızlıca bakıp, beğendiklerini kendi sepetine, torbasına atıyordu.

Önce ceket pantolonların asılı olduğu bölümden başlattı beni sevgili Barbara, ben sadece bakınırken o devamlı araştırıyordu. İki beden büyük ceket, dört beden büyük siyah şık pantolon cuk (!) oturmuştu. En uygunu idi zira…

Devamında, ben izlemekten yorulmuş öylesine dururken o devamlı araştırıyordu bıkmadan usanmadan... Mekandan çıktığımızda iki numara büyük siyah ayakkabı, beyaz gömlek artık kaç beden ise, kravat çorap, düğüne gidebilirdim yani... Bütün bu aldıklarımıza ödediğim toplam para sadece 13 (Yazı ile on üç) dolardı. Bir beş dolar da çok beğendiğim mağazadan bin dolara alamayacağım hiç giyilmemiş görünümündeki ceketi de kendime hediye (!)  almıştım.

Vermont, Amerika’nın kuzey batı yakasında yeşilliklerle bezenmiş, muhteşem doğa güzellikleri ile insanı kendine hayran bırakan ayrılmak istemeyeceğiniz bir yerleşim yeri... Boston’dan araba ile yaklaşık dört saatlik mesafede. İlk gidişimiz 23 sene önce, yani 1994, kızım Özlem’in Ithaca’daki Cornell Üniversitesi Graduation (Mezuniyet töreni) için bulunduğumuz zaman. O mayıs sabahında sınıflar toplanırken hoparlörden “Üsküdar’a giderken“ şarkısını dinlemek çok hoşuma gitmişti...

Çok güzel bir gelenek oluşturulmuş. Donation yani bir bakıma bağış dedikleri bir gönüllü organizasyonlar, bazı kurum ya da özel kişilerin büyüklü küçüklü mekanları tahsis ederekten... İnsanlar kullanmadıklarını giysilerini, değişik kıyafet, tekstil ürünlerini, oyuncak vs tertemiz olarak büyük koyu renkli torbalara koyup “donation“ mekanlarına bırakıyorlar.

İlgimi ve de şaşkınlığımı gören Barbara ertesi günü bir ufak mekana götürdü. İçeride birkaç kişinin dolaşabileceği genişlikte, askılarda genellikle çocuk ve kadın kıyafetleri, kupalar, biblolar ya da benzer şeyler... Görevli bir kadın vardı sadece, etiketler bir ila üç dolar arasında idi. Barbara’nın ricası ile kapalı bir kapıdan içer girdik. İki genç kız çalışıyordu, biri ütü yapıyor, diğeri arka kapıya bırakılmış kıyafetleri tek tek kontrol edip sonrasında birlikte askıya asılacak ya da rafa konacak hale getiriyorlardı.   

Bir “donation“ (bağış) yeri kapısında çektiğim fotoğraf (lütfen bağışlarınızı arka kapıya bırakınız)

Thrift Shop Türkçe anlamının tam karşılığı yok. Tasarruf, tutumluluk, ucuzluk gibi, ama yerli halk zaten manasını bilmekte.

Yapılan bağışların paylaşımında, halka arzında etiketlere konulan minimal rakamlar tamamen istihdam edilen görevlilere ödenen ücretleri ve mekanın masraflarını karşılamak için kullanılmakta.

Amerika’da gördüğüm ülkeye ya da bölgeye mahsus, “garage sale” dedikleri bir şey daha var. Garaj satışı gibi, filmlerde de gördüğümüz üzere ülkede arabasız kimse hemen hemen hiç yok. Evler de genelde benzer, iki katlı, bahçeli ve garajlı. Evde, mutfakta, odalarda, kullanmadığınız, yenilemek istediğiniz aklınıza gelen gelmeyen her şeyi garaj önünde sergileniyor. Üzerine nerede ise bedavaya yakın fiyatlar konularak satılıyor.

Şimdi gelelim benim düğüne o kıyafetle nasıl gittiğime...

  

Evde deneme. 25.06.2017

Ceketin önü ilikli olmalı ki pantolonun dizlere yakın ağ kısmı pek dikkat çekmesin. İki numara büyük ayakkabının önüne kağıt doldurdum ki bi şekilde yürümem tuhaf görünmesin diye. Gömlek bir numara ufak, kravatın kalın bağlanması ile halloldu. Bu fotoğraf evde deneme için, hepimiz gülmekten kırıldık, hala daha hatırladıkça gülmeye devam ederiz.

Barbara Bellino. Bir başka Thrift Shop. Benim için aldığı F harf yazılı  kupaları gösterirken

Barbara’nın sonradan yazdığı anlatımı ile “Fethi George Clooney gibi görünüyor, iki ceket, biraz büyük (!) siyah ayakkabı, büyük ayakkabılarla dans etmek yok, koşmak yok, pantolon biraz sarkık ama Fethi hala yakışıklı ipek kravatı ile...'' (Fethi looks like George Clooney, two jackets, black shoes a little large !  Haha no dancing no running In the big shoes. These pants a little droopy but Fethi still looked handsome and nice silk tie!)

İyi ki de bu kıyafet işini halledip gitmişim o şaşalı düğünü, Amerikan tarzı evlenme merasimi ve konuşmaları, ritüelleri yaşamışım. Thanks to Barbara...

Düğünde tabii dansa kalkmam mümkün olamadı zorlukla yürüdüğüm ayakkabılarla. Salona geçmeden önce alabildiğine geniş bahçenin ücra köşesinde duruyordum bir ara. Orta yaşlı bir çift yanaştı yanıma, Edinburgh’dan olduklarını söyleyince sohbet derinleşti de, adam konuşurken yüzüme değil de ara ara pantolonuma baktığını fark ettim. Kim bilir ne düşünüyordu, potur şalvar modası mı acaba diye içinden geçiriyordu...

Düğün öncesi bahçede özel evlenme merasimi ve konuşmaların yapıldığı bahçeden bir görünüm…1 Temmuz 2017 Cumartesi... OHEKA Castle Huntington, Long Island           

Bir hafta sonu eğlenceli bir anımı paylaşmak istedim, güzel günler ve biriktirdiğiniz güzel dostlarla güzel anılar yaşamanız dileği ile...

Fethi Denizmen

Heybeliada

Ekim 2020