Sizden Gelen Hikayeler

Zaman Var mı?

Bir şeyin önemini o şeyin yokluğunda daha iyi anlarız. Bu yüzden bir an için zamanın olmadığını varsayıp düşünürsek; karşılaşacağımız sarsıntının boyutları olayın önemini ortaya koyar.

Yazıya yıllar önce yazdığım bir şiirle başlamak isterim:

Zaman!

Ne başını bilmekteyiz ne sonunu görmekteyiz.

İçinde var olduğumuz, oradan oraya savrulduğumuz;

Sonsuzluktan gelip, sonsuzluğa akan

Bir nehir gibi zaman.

Hep var olan; belki de hiç olmayan (!)

Derya içre balıklar gibiyiz…

Varlık yokluğa karışmış, zaman içre savrulmuş.

Gizemli başlangıçlar, hüzünlü sonlarla akıp gider.

Başlangıç ve sonlar arasındadır varoluşlar;

Anlarla, yıllarla, milenyumlarla yaşanır…

Uzun veya kısa fark etmez!

Bir parçasıyız zamanın.

Çiçekler, böcekler, kelebekler…

Aylar, yıldızlar, galaksiler…

Oyuncak gibidir evren zamanın terkisinde…

Kim bilir?

Daha nice evrenler vardır heybesinde!

Zaman her şeyin sahibi;

Önceler, şimdiler, sonralar onundur hepsi!

Elindedir kaderimiz;

Sonsuz bir nehirde bir damla bile değiliz!

Ocak 2010- K. Çamlıca

Zaman var mıdır, yok mudur?

(Esasen konu ilginçliğiyle felsefi boyutta bugün dahi tartışılmaktadır.)

Bir şeyin önemini o şeyin yokluğunda daha iyi anlarız. Bu yüzden bir an için zamanın olmadığını varsayıp düşünürsek; karşılaşacağımız sarsıntının boyutları olayın önemini ortaya koyar.

Bir anda bütün saatleri, takvimleri ortadan kaldırıp zamanı yok saydığımızda ortaya çıkacak sonuç insanlar için çok sarsıcı ve korkunç olur. Bir anda her şey birbirine geçer, altüst olur. Algılarımız, hayallerimiz anlamsızlaşır, düşüncelerimiz, fikriyatımız yok olur. Anılarımız, özlemlerimiz birbirine geçer. Ne bilimimiz ne tekniğimiz ne sanatımız kalır ne de geçmiş ve geleceğimiz olur.  Bu da insan olmamamız demektir. Buradan zamanın insan olmamızla ilişkisinin çok önemli ve yaşamsal olduğu ortaya çıkar. Ancak, zaman gibi algılarımız ve duygularımız ötesi bir fenomen gerçekten var mıdır? Yoksa onu insan oluşumuz mu ortaya çıkarmıştır?

Bu sorunun cevabı için dışımızdaki diğer canlıların yaşamlarına bakmak yeterli olacaktır. Öyle ki, kedilerin, köpeklerin ve hatta doğadaki bizim dışımızdaki bütün canlıların zamanla bir alışverişleri yoktur. Bunların zamana gereksemeleri de yoktur. Ne gelmişleri ne gelecekleri onları ilgilendirir. Anıları hayalleri de pek yoktur. Oldukları gibidir ve olduğunca yaşarlar. İçgüdüleri, sezgileri varlıklarını korumaya ve devam ettirmeye programlıdır. Zaman umurlarında bile olmaz; çünkü zamanın ne demek olduğunu bilmezler.

Ancak insan için durum çok farklıdır. İnsan zamanın üç boyutunda da yaşayan bir varlıktır. Geçmiş, şimdi ve gelecek şeklinde zamanı kompartımanlara ayırmıştır ve bu her üç kompartımanda da yaşar. O kendisini böyle biçimlemiş, böyle koşullamıştır. Çünkü bu onun yaşam gereğidir ve farkındalığının sonucudur. İnsan aklı, hafızası, düşüncesi, muhakeme gücü ve temyiz yeteneği olan bir varlıktır. Evrimi onu buralara taşıyarak insan yapmıştır.

İnsanoğlu, ‘geçmiş’ olarak tanımladığı kompartımanda esasen yaşamıştır. Burada anıları, hatıraları, deneyimleri ve tecrübeleri vardır. ‘Gelecek’ kompartımanında ise umutları, hayalleri, saklıdır. O, 'an' itibariyle ‘şimdi’ adlı kompartımanında yaşar.

İnsanın ‘farkındalık varlığı’ onu kâinatın isim babası yapmıştır. İnsan kendi dahil, etrafındaki her şeyin ‘Adını Koyan’dır. Hatta Tanrı’nın bile... Sonrasında bunları ayrıştırıp sınıflayarak bilimini, düşünce evrenini yaratmıştır. Hayallerini kurgulayarak umutlarını oluşturmuştur. Onun varlığına bir anlam kazandıran anılarını, deneyimlerini, yaşanmışlıklarını ayrı bir yere (hafızası-geçmişi) yerleştirmiştir. İnsanın düşün dünyası, bilimi, sanatı ve teknolojisi bu sayede oluşmuştur. Hayalleri, umutları ve aşkları da yine bu sayededir.

İnsanın yaşamı için zaman bu kadar önemliyken, ontolojik olarak zamanın varlığı tartışma konusudur:

Aristoteles, sistematik bir filozof olmanın da getirdiği beceriyle zamanı “nun” adını verdiği ve Türkçeye “an” olarak çevrilebilecek kavram ile ele almayı tercih etmiştir. O, böylece zamanın ölçütünü iki ‘an’ arasında meydana gelen hareket olarak nitelendirmiş, ‘öncelik’ ve ‘sonralık’ ilişkisine odaklanmıştır.

Aziz Augustinus, ‘İtiraflar’ adlı eserinde zaman hakkında şöyle demiştir:

“Hiç kimse bana sormazsa biliyorum da biri sorup ona açıklama yapmam gerektiğinde bilmiyorum”

Zaman, insan zihninden bağımsız bir gerçekliğe sahip midir?

Genelde, ‘Gayeci Filozoflar’ zamanın var olduğunu savunurlar:

  • Metafizik ve din felsefesi sahasında uğraş veren Robin Le Poidevin bu görüştedir.  Ona göre zamanın iki temel özelliği bulunur. İlk olarak zaman akar/geçer. İkinci olarak ise şimdiki zaman, biricik ve eşsizdir Böylece zamanın akıyor olması, şimdi’nin sürekli değişmesini zorunlu kılar. “Değişim olmaksızın zaman olmaz” der.

‘Evrimci’ Filozoflardan McTaggart ise, geçen yüzyılın başında kaleme aldığı “Zaman’ın Gerçek Dışılığı” adlı çalışmasında;

“Var olmayan hiçbir şey gerçek olamaz. Gerçeklik, varlıkla örtüşür.” (McTaggart: 1988, 6. bölüm 2. kısım)

  • “Var olmadığı halde gerçek olan, soyut önermeler veya olgular gibi şeyler yoktur.” (McTaggart: 1988, 2. bölüm) der.
  • “Eğer bir kavramın gerçekliğe uygulanması çelişki doğuruyorsa, bu kavram gerçeklik için doğru (true of reality) olamaz. Dolayısıyla zaman gerçek dışıdır.” (Oaklander, 2004:158)

Konuyu bir de varlık ve evrim yasaları açısından değerlendirmek mümkündür.

  • 'Var’ın, var olması için var olmaması gerekir.
  • ‘Var’ yok da olamaz. Yok, olan var ‘Var’ olamaz.
  • Şu hâlde ‘Var’ var olmadığı gibi yok da olamaz.
  • Asıl olan ‘Var’ olmaktır. Bu yüzden ‘yok’ yoktur.
  • ‘Var’ biz dâhil her şeydir.

Bizler ve dışımızdaki her şey bir oluşum, bir oldu-bitti şeklindeki varoluşlardır ve bir evrimin ürünüdürler.

  • Evrim yasası tez-antitez-sentez şeklinde çalışır. Anti-tez yeniden tez olur ve bu böyle sonsuz şekilde devam eder.
  • Bu yüzden başlangıcı olan şeylerin sonu da mutlaka olur. Bu başlangıç ve sonlar ‘yok olma’ bitip tükenme şeklinde olmayıp değişim şeklindeki oldu-bittilerdir. Her başlangıç kendinden önceki sonun, her son da kendinden sonraki evrenin başlangıcı olur.
  • Bu durumda bizler ve etrafımızdaki her şey her an değişir. Varoluştan bu yana birbirinin aynı olan hiçbir şey yoktur ve biz dâhil her şey biriciktir.
  • Böylesi bir mekanizmada zaman yoktur, Esasen olmasına da gerek yoktur.
  • Yine böylesi bir yapıda zaman bir evrim vetiresinin girdisi değildir. Çünkü zamanın bir fiziği bir kimyası yoktur. Elle tutulmaz gözle görülmez, Rengi kokusu da yoktur. Katalizör olarak dahi bir işe yaramaz. Bu yüzden evrimi de olmaz. Evrimi olmayan şey de var olmaz!
  • Varoluşların, oluşumların, oldu-bittilerin diğer bir yaklaşımla evrim tomurcuklarının sonsuz kerelerce devinimleri sırasında zamana gereksemeleri yoktur. Onlar zamanı tanımazlar, ne olduğunu da bilmezler. Çünkü zaman göklerin değil, yeryüzündeki insanın sanal gerçekliğidir.

Bütün bu açıklamalardan sonra zaman var mıdır-yok mudur konusuna dönersek:

  • Zaman ontolojik olarak yoktur. Olmasına da gerek yoktur.
  • Zaman insanların varlık ve duygularının ötesinde farkındalıklarının bir gereği olarak yarattıkları bir fenomendir.
  • Bu yüzden zaman insanlar için hava ve su kadar önemlidir.

Yazımızın başında da söylediğimiz gibi, zaman olmasaydı ne anılarımız ne hayallerimiz olurdu. Yaşama anlam kazandıran zamandır. Algılarımız, akıl yürütmemiz, temyiz gücümüz, bilgimiz, becerilerimiz, ilmimiz, tekniğimiz hep zamana bağlıdır ve onun sayesindedir. İnsan olarak bütün sahip olduklarımızı zaman biçimler; onları sınıflar, tasnif eder, anlamlı ve kullanılacak hale getirir. Zaman bu yüzden insanı insan yapan, ancak onun varoluşunun ve duygularının ötesinde insan farkındalığının gerektirdiği bir fenomendir.

İnsan her şeyi birbirinin üstüne yığmamak için kompartımanların arasına zaman fenomenini, koymuştur. Saat ve takvimi de bu gereksemesinin bir sonucu olarak icat etmiştir. İnsan geçmiş tarihinde farklı esaslara göre (ay, güneş vb.) çeşitli takvim ve saatler üretmiştir.

İnsanlar olmasaydı zaman da olmayacaktı. Ama buna rağmen aylı, güneşli ancak insansız ve zamansız bir dünya boşluğun içinde kendilerince dönüyor olacaktı. Zaman insanla var olmuştur. Ancak zaman da (zaman içinde) insanı var etmiştir.

Sonuç olarak şunu söylemek mümkün: İnsan ontolojik bir gerçekliktir, zaman ise insanı insan yapan ‘farkındalığının’ sanal bir gerçekliğidir.

Şubat 2022- Acıbadem

Bir Öğleden SonrasıGözlerimin önünde ışıksız, karanlık ve anlamsız bir boşluk var. Böylesi durumlarda yakası açıldık açılmadık bütün sorular sökün eder beyninize. Bunlardan ilki ortamın da tetiklediği bir soru oluyor. “Hiçlik?”