Sizden Gelen Hikayeler

Işılay’ın Babaanneleri

Çocukluk ve hatta gençlik dönemlerini anneanne, babaanne ve dede sevgisiyle geçiren çocukların yaşamları boyunca belleklerinde hep o sevgi var olur.

Çocukluk ve hatta gençlik dönemlerini anneanne, babaanne ve dede sevgisiyle geçiren çocukların yaşamları boyunca belleklerinde hep o sevgi var olur.

Ben, o sevgileri ziyadesiyle yaşayan ve hala belleğimde tatlı anıları ile taptaze tutan şanslı torunlardan biriyim. Fakat dedelerimi maalesef hiç bilemedim, elbette onlarla da anılarım olsun isterdim. Neyse ki dede olarak torunlarımla o güzelliği yaşıyorum, hissediyorum.      

Başlığı bana yazdırtan banka müşteri ilişkisi ötesinde son derece çalışkan, sorumluluk duygusu yüksek, değerler olan ve sahiplenen, sevecen, güler yüzlü kişiliğe sahip, esprisi bol, nesli tükenmekte olan, saygıdeğer güzel bir insanın bir sabah bana telefonda “babaannemi kaybettim, birkaç gün yokum” demesiydi.

Kendisine baş sağlığı mesajı atmıştım. Birkaç gün sonra bana yazdığı maili okuyunca bunu yazacağımı söylemiştim kendisine. 

 İşte bana göndermiş olduğu o mektup; 

Quote

Günaydın Fethi Beyciğim,

Serin bir İstanbul sabahında gününüz aydınlık olsun. Babaanneler unutulmaz mesajınızı okudum, çok etkilendim. Paylaştığınız için çok teşekkür ederim. Geçen hafta kaybettiğimiz eşimin babaannesiydi. Ben onu çok sevdim ve kaybına gerçekten çok üzüldüm. Adı Makbuleydi, kendisi çok makbul bir insandı, yakınları onu Makbul diye çağırırdı. 

Benim için önemi torunları Sinan ve İlhanı büyütmüş ve çok güzel insani değerlerle yoğurmuş, yetiştirmiş olması ve beni kucaklamasıydı. Ben ailem, akrabalarım ve arkadaşlarımdan ayrılıp 23 yaşında başka bir şehirde başka bir hayat kurmaya çalışıyordum.

Babaannem biz nişanlandıktan hemen sonra beni yanı çağırdı, cebinden küçük bir kadife kutu çıkardı ve dedi ki; “Kızım bu Doktor Beyin bana 60 yıl önce verdiği alyansım, Sinan benim kıymetlim; sen de kıymetlimin kıymetlisisin. Bu artık senin, ailemize hoş geldin”.

Alyansını benim parmağıma göre yaptırıp monturunu düzelttirirmiş, benim için hazırlatmış, bu çok özel bir andı ve bizi birbirimize bağladı. 

91 yaşında hayata gözlerini kapatıp gittiğinde herkes arkasından öyle güzel şeyler söyledi ki… Ölümünde güzeli ve hayırlısı olurmuş dedirtti. 

Benim kendi babaannem ile böyle bir paylaşım ya da yakınlığımız yoktu. Bu şekilde sevgisini gösteremiyordu. Onun da kendine özgü ritüelleri vardı. Kalabalık aile buluşmalarında mesela bayram sabahları büyük bir sofra hazırlar dedemi, çocuklarını, gelinlerini, torunları bir araya toplar ve köşeden izlerdi. Bir türkü vardı dilinde ‘bayram gelmiş neyime…’’ Sonra tülbent ucuyla gözyaşlarını silerdi. Kim bilir neler geçiyordu içinden... Nefis düğün çorbası, şahane cevizli un helvası yapardı. Kaşla göz arasında hamur kızartır, kendi yaptığı reçellerle ve dedemin topladığı balla ikram ederdi. 1999 yılında vefat etti, nur içinde yatsın. Onun arkasından şimdi, şu anki hislerimle, babaannemi biraz daha iyi anlıyor ve içimde helâlleştiğimi düşünüyorum.

Sevildiğini bilmek, hissetmek ve sevmek, sevgisini göstermek hepsi öğrenilen duygular.

Araba kullanmak ya da yemek yapmak gibi bilmediğimiz bir şeyi anlatamaz ya da yapamayız ki…

Acı çeken ve zorluklar yaşayan insanlar bu yaralarını fark ederlerse, iyileşme ya da iyileştirme yolunu seçebilir. Ya da bu yarayı sürekli kaşıyıp kanatıp etrafına da acı ve zorluk bulaştırabilirler. 

Gelelim hayatı nispeten daha kolay olup mutsuz olan günümüz insanlarına. Çok gözlem yapma şansım oluyor ve hemen her gelir gurubu ve hayat standardına sahip kişiler için örnekleme fırsatım var. Burada asıl mesele sevgisiz yetişen bireyler; satın alma gücünün her şey olduğu öğretilmiş. Paha ve değeri karıştırıyorlar bence. Sevgiye, ilgiye, huzur ve mutluluğa aç olarak yaşıyorlar; bu açlığın da farkında olmadan ya da bunu başka şeylerle doldurmaya çalışarak. Çoğu huzurun anlamını bile bilmiyor, gerçek sevgiyi pahalı hediyelerle karıştırıyor el örmesi bir kazağın kıymetini bilmeden.

Görüşmek üzere sevgi ve saygılarımla değerli aile büyüğüm.

Işılay Bal Çetiner

Unquote

El örmesi kazağın kıymeti aslında hediye edilen için öylesine değerlidir ki, tabii ki bunu anlayana ve algılayana. Anneannemin beş adet tığ kullanarak, birkaç bilinmeyenli cebir problemlerinden daha zor anlaşılan teknikle bana ördüğü kendi keçi ya da koyunlarının tüylerinden ördüğü yün çorapların şefkati hala içimde yaşamakta. Babaannemin ilkokul çağında okumam ilerlesin, çevre bilgim artsın diye her sabah uyandığımda yastığımın yanına günlük gazete koyması gibi.

Anneannem beni gördü mü çok sevinir, mangalda ateşi sönmemişse cezveye iki kişilik kahve koyar, ağır ateşte kahvemiz pişerken, benimle sohbet etmeye bayılırdı. Naif kişilikli anneannemin sevgisi şifa gibiydi. Ruhunun güzelliği yüzüne, gözlerine bakışlarına yansıyor ve yansıtıyordu tüm sıcaklığıyla.      

Aynı evde yaşadığımız babaannemi kaybettiğimde 19 yaşındaydım, hala anımsarım. Babaannem uyandırırdı beni her sabah. Bilirdim ki gözlerim açtığımda soba yakılmış, oda ısınmış, kahvaltım hazırlanmış, beni öyle okula gönderecek.

Oturma odamızda her yıl kurulan taş kömürlü sobamız vardı. Babaannem erkenden kalkar, önce bahçenin kapalı köşesindeki kömürleri kırardı. Kar kış yağmur soğuk fark etmez, yeter ki torunu sımsıcak yapsın kahvaltısını. Bir de illaki çiğ yumurta içirir, bir kaşığa da balık yağı koyardı.

Henüz evlere terkos (şehir suyu) bağlanmamışken bir elinde büyük bakır güğüm, diğerinde bir bidon ya da teneke, merdivenli yolda iner çıkar eve içme suyu taşırdı. Eşekle su taşıması yapan saka su getirmediği günlerde…

Kızlarımın da babaanneleri ile çok güzel ilişkileri vardı. Karşılıklı içten sevgi bağıyla...

Pınar kızım babaannesini hala çok özlediğini söyler ve ilave eder “Benim 20’li yaşlarımda dinlediğim müzikleri en yüksek seste hiç rahatsız olmadan dinlerdi. Her daim evde köfte pilav ve su böreği olurdu. Çok güzel yemek yapardı. Onda kaldığım zamanlarda tereyağlı kaşarlı ekmek yapardı bayıla bayıla yerdim. Ablamla beni çok severdi devamlı espriler yapardı. Babaannem kimselere benzemezdi, herkes tarafından çok sevilen sayılan biriydi. Bir gün seni kaybedersem diye yanında çok ağlamıştım. Onu çok ama çok özlüyorum”

Özlem kızıma tatlı tatlı çok takılırdı babaannesi, espriliydi. Babaannesinin son günlerine kadar elinden düşürmediği Bafra sigarasını hiç unutmamış olmalı ki yıllar önce bir gün ikimiz mezarını ziyarete gittiğimizde, dualarını edip babaannesine duygularını konuştuktan sonra, kendisinin sigara ile hiç alakası olmadığı halde, baktım cebinden bir sigara çıkardı ve yaktı. Sigarayı mezarın baş ucuna dikti, sönene kadar dumanını tüttürüşünü sessizce izledi. Sonra da babaannesinin en çok sevdiği “sigaramın dumanı’’ şarkısını mırıldanmaya başladı.

Sevgi bağı böyle bir şey işte! Dünyayı, insanı yaşatan sevginin gücü.

13 Kasım 2021

Suadiye