Sağlık

Doktorluk Hakkında

Bildiklerim hakkında, evet, ahkam keserim, kesiyorum da... Amma velakin haddimi bilirim ve ayağımı yanlış bir çizginin üzerine basmam.

Bunu bir süre unuttuk sanırım. En çok bağıranın sesini duyduk ve doktorların işini eleştiren -eleştiri filan da değil aslen; "Doktor ne verdiyse içme", "Ben sana bir sirke satıcam, bunu içersen tamamdır...", "Yanında uyduruk bir fason zeytinyağım da var, ikisini alırsan sana toplamda %15 iskonto!" gibi söylemler üreten ahlaksız cahillere meydan verir olduk. Bunlar da meydanı boş buldular, coştukça coştular. Hoca oldular.

Gittiler, önce beyaz gömlekler giydiler, bu gömleklerle parlak ışık altında sosyal medyaya videolar çektiler, danışanlarım tarzında bir lugat benimsediler. Kırgız Teknik Üniversitesi'nden aldıkları kıytırık unvanları isimlerinin başına eklediler ve bir süre sonra -bence, cidden delirdiler ve rollerini ciddi ciddi benimsediler. Oldular sana birer hekim, hekim de ne, Lokman Hekim.

Hiç utanmadan, tıp dünyasının gerçek mensupları ile, gerçek hekimlerle alay etmeye başladılar. Onları küçük görmeye giriştiler.

Durum nasıl tanımlanır bilmiyorum. Bilenler elbette vardır.

Bir mesleğin, bütün mensuplarını pir-u pak etmesi hayatın doğal akışına aykırıdır. İyi avukat kadar kötü ve dolandırıcı avukat vardır, iyi siyasetçi kadar kötü siyasetçi vardır, iyi eğitimci kadar kötü eğitimci, iyi doktor kadar kötü doktor da vardır.

Ancak ve ancak... Tahsil hayatları boyunca binlerce elekten geçirilmiş, 10.000'de 1 gibi ölçeklerden seçilmiş, çok zeki ve parlak öğrenciler tıp fakültelerini kazanmaktadır. Bu fakültelerde, bu çocuklara hem teorik hem de pratik, akıllara zarar bir eğitim verilir. Eğitimin son senesi yoğun bir baskı altında, stajlarda ve nöbetlerde geçer. Motor becerileri, konsantrasyon kabiliyetleri, hafızalarının gücü... Hepsiyle sınanırlar.

Başarılması gereken onlarca sınav, yutulması gereken bir külliyat, ezberlenmesi gereken yüzlerce proses ve sonrasında uzmanlaşma, dört sene daha, altı sene daha... "Bitti, oh, kurtuldum" denilemeyecek, bütün güncellemeleri yakından takip etmek gerekecek bir hayat geliyor sonrasında. Arkasından da mecburi hizmet derken dört çeker arazi şartlarında tamamlanan bu eğitimden sonra hayatları ancak 40 yaşında başlıyor.

Sonrasındaki çalışma saatlerini, yoğunluğu, hayati riskleri ise yazmama gerek yok. Hepimiz konuşuyoruz.

İlaç endüstrisi, ilaçların pazarlaması, gereksiz işlemler vesaire... Bunlar evet vardır, insan tabiatında var olan defolardır.

Totalinde bunlar böyle kıymetli bir mesleğe, mesleğin çoğunlukta olan iyilerine mal edilemez. Edilmesi haksızlıktır.

Ortaokul 2 kültürü ile, ya da uyduruk bir üniversitenin boştan işler bölümünden alınmış bir diploma ile kendini bu seviyeye denk görerek ahkam kesmek ise ahlaksızlıktır. Ahmakça bir terbiyesizliktir. Çok daha fenası, toplumun sağlığı için tehlikedir.

Bu boştan işler mezunlarının, örneğin Instagram'a çektikleri bir gül sirkesi ritüeli ile CA hastalarına kür satması, akıl satması, 'danışanlarından' bu yollarla para kazanması, para kazandıkça iyice azması pek de öyle gülünecek geçilecek şeyler değildir. Yapılan pek çok çalışmada, hastaların bu gibi sözüm ona tedavilere başvurduklarını, temel tedavilerini yürüten doktorlarından gizledikleri, bunun da tedavinin etkinliğini düşürdüğü ve yok ettiği gözlemleniyor. Ortaokul 2 kültürlü, Bişkek Üniversitesi peyzaj mühendisliği doçenti 'hocamız' ise bu esnada Ferrari kataloğu inceliyor.

Ağır bir tabir olacak, Kurtlar Vadisi gibi olacak, ama herkesin rütbesini bilmesi gerekiyor. Toplumca bunu unuttuk.

Abim doktordur. Toplam 14 kuzenimin 9'u da öyle... Biri farmakoloji profesörüdür. Birlikte büyüdük. Hepsinin eğitim sürecine, o süreçte çektiklerine, içlerinden geçtiklerine şahit oldum. Tırnakları etmeyeceğimi bilerek, kenardan, hayranlıkla izledim. Çok gurur duydum. Tırnak ölçeğinin bile aşağısındaki insanların, bu son derece ciddi sağlık meselelerinde ahkam kesmelerinden ise feci derecede rahatsızlık duyuyorum.

Bitki çayının bile dozunu kaçırdınız mı toksiktir. O kadar basit değil bu işler.

Sağlıklı beslenin, sağlıklı yaşayın, çöp gıda yemeyin!

Alkol, sigara, uyuşturucu vs. zaten...

Bol ve iyi su için, gerektiği kadar uyuyun, temiz hava, dağ, bayır, park, deniz için ısrar edin.

Geleneksel mutfağı, ağırlık Akdeniz mutfağını tercih edin.

Hasta olunca da doktora gidin.

Hepsi bu.

Abur cuburunuz kuruyemiş olsun. Meşrubatı, sahte dondurmayı hemen ve acilen terk edin.

Ekmeğinizi, turşunuzu ve sirkenizi evde halledin. Bunlar çok basittir.

Gerçek ürünler, gerçek insanlar girsin hayatlarınıza.

İmkanınız kısıtlı ise çıkın semt pazarına, alın, mis gibi yıkayın.

Farklı toksinlerle iletişiminiz olmasın.

Mobilyalar, deterjanlar, parkeler, akıllı evler, radyasyon ve kurşun konusunda uyanık olun.

Bu acayip sıcak yaz gününde kafa şişirmek istemem. Bu kadarı bile sıkmıştır.

Ama siz siz olun, şu boş insanlarla kafanızı doldurmayın.

Yetti gerçekten ya...


* * *