Sizden Gelenler

Büyük Atatürk

"...Atatürk öncelikle, “farkındalığa” sahip insan türünün güçlü ve mükemmel bir örneğidir. O olayları, aklın ve bilimin ışığında duygulara. hırsa ve tutkuya bulaştırmadan yönetebilmiştir..."



“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır

Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”                                            

Önce yazının başlığı üzerinde durmak isterim. Ne demektir “büyük” olmak? Etrafını saran olayların ilgi odağı olmak; olayları başlatmak onları biçimlemek, sonuçlara sentezlere ulaşmak, giderek insanlara ışık, umut ve önder olmak,  Bir bakıma çağını aşıp  “ulu-laşmak”, ‘ulu’ olmak. Bu her fani için kolay bir iş olmasa gerektir.

Esasen Atatürk’ün yukarıdaki vecizesi her şeyi anlatır gibidir. Atatürk öncelikle bir insan ve her insan gibi bir fani olup ölümlüdür. Onun dünyada bulunması gayeli değildir. Büyüklüğü ve ululuğu bir aşkınlığı içermez. Bir görev yüklenerek dünyaya gelmiş değildir.   Esasen böylesi bir olgu onun için bir hurafeden başka bir şey değildir ve o öncelikle aklın ve müspet ilimin müptelasıdır. Esasen, o da bizler gibi bir adem-i beşerdir. Ancak düşünce dünyası, ahlak ve insanlık anlayışı,  ülkesine ve insanına olan aşkı ve sevgisi yaptıklarına yansımış bu uğurda sonuç ve sentezlere ulaşmış olmasıyla büyük bir farklılığın ve haklı bir saygınlığın sahibi olmuştur. O yaptıkları ve başardıklarıyla sadece milletinin değil, diğer dünya uluslarının da sevgi ve saygısını kazanmıştır, büyüklüğü de buradan gelir.    

Bir görüşe göre; büyük insan yoktur, büyük olaylar vardır ve insanları ‘büyük’ yapan olaylardır. Örneğin, kurtuluş savaşı olmasaydı Atatürk olmazdı ya da İngiliz emperyalizmi olmasaydı Hindistan’da Ghandi ortaya çıkmazdı gibi. Evet, belki büyük insanları büyük olaylar yaratır ama olayların oluşum ve yönetilmesinde büyük insanların payı da çok büyüktür.

Kanaatimizce birbirinin zıddı bu iki görüş de noksandır. Bilindiği gibi evren bir diyalektik devinim içindedir. Toplumu ve insanı (birey) bunun dışında yorumlamamız mümkün değildir. Toplum ve birey, bu iki olgu hem kendi içlerinde hem de birbirleri nezdinde bir etki ve tepki (alış-veriş ) içindedir. Buna göre toplum insanı (bireyi) etkilerken insan da toplumu etkiler. Sonuçta insanına göre toplum ve toplumuna göre de insanı olur. Örneğin; Batı toplumları modern akla ve bilime açık bir insan tipi üretirken, genelde doğu toplumları mistik ve kaderci bir insan tipi üretir. İnsanlar toplumda mısır patlağı gibidir kimi tam, kimi yarım oluşurken kimi de olduğu gibi kalır. Bu olgu kısmen de mısır tanesinin genetik özelliklerine ve tohumunun cinsine göredir. Genelde insanlar bulundukları toplumla ve çevreyle uyum içinde olurlar; toplum güçlü bir yapıdır ve bireyi kendine göre biçimler. Nadir olmakla birlikte bazı bireylerin daha işin başında toplumun veri ve çıktılarıyla çatıştığı görülür ve onları farklı yorumlar. Genelde önder ve lider tipler bunların içinden çıkar.

Konumuza dönecek olursak; Atatürk de toplumunun bir bireyidir. O, siyasi ömrünü tamamlayan bir Osmanlı toplumu içinde yetişen güçlü bir tohumdur. Bu yüzden olaylardan etkilenmesi ve tepkisi genele kıyasla farklı olmuştur. İdealleri duygu ve düşünceleri de buna göre biçimlenmiştir. Böylece olumsuzluklar karmaşası bir toplumdan tersine bir tepkimeyle Atatürk gibi büyük bir önder ve kişilik ortaya çıkmıştır. Onun olay ve olgular karşısında tepkileri genele kıyasla farklı olmuştur.

  1. Kimileri bitti derken O,“Yeni başlıyor” demiştir.
  2. Kimileri mütegallibe karşısında teslimiyetçi olurken O, “Geldikleri gibi giderler” diyebilmiştir.
  3.  Kimileri mandacılığı çıkış yolu görürken O, “Bağımsızlık benim karakterimdir" diye haykırmıştır.
  4.  Kimileri el açıp her şeyi gökten beklerken O, “Öğün, çalış, güven” diyerek ‘insanın yaratıcı gücünü’ işaret etmiştir.
  5.  Kimileri dogmacı, biat ehli olurken O, dünyada aklın, ilmin, ve fen’in en büyük yol göstericiler olduğunu söylemiştir.

Atatürk öncelikle, “farkındalığa” sahip insan türünün güçlü ve mükemmel bir örneğidir. O olayları, aklın ve bilimin ışığında duygulara. hırsa ve tutkuya bulaştırmadan yönetebilmiştir. Ayrıca o, ortaçağ karanlığı içinde bırakılmış ve unutulmuş bir halkın, asırları aşarak çağını yakalayabilmesine önder olmuştur. Esasen büyüklüğü de buradadır.

Aşağıdaki şiirler onun ruhum ve benliğimdeki iz düşümleridir. Aziz hatırası önünde saygıyla eğilirim. Işıklar içinde olsun! 

Büyük Atatürk!

Gece oturup, seni düşündüm.

Neden büyüksün, büyüklük nedir? Diye.    

İnsanlar vardı gelip geçen...

Ve insanlar vardı zamanı aşan…

İşte sen bunlardan biriydin

“BÜYÜK ATATÜRK”!

Gecenin içinde anlatmaktaydı zaman;

karanlıkları ağartan “aydınlıkları…”

Ve yıldızlar vardı gökyüzünde;

ışımaktaydılar özgürlük ateşiyle...

‘Özgürlük’,  bir ana gibi duyguların en güzeli

‘Düşün’, tohumların en kutsalı

Ve ‘aydınlık’; bire kırk veren başaklar gibi.

Bize bir ülke yarattın bütün bunlardan.

Bir ‘Ulus’, bir Cumhuriyet’!

Şimdi sende selamlıyorum; yurdumu, bayrağımı.

Sende kucaklıyorum halkımı, ulusumu…

Ve sende selamlıyorum tüm insanlığı.

Onsuz Olmaz!

Onsuz olmaz bu ülke!

Dağından, taşından, toprağından koparabilir misiniz bir ülkeyi?

Havasından, suyundan, esen yelinden, coşkun akan ırmaklarından...

Ayırabilir misiniz bütün bunları bir ülkenin coğrafyasından?

İşte O. bütün bunların hepsi!

Ülkenin dağı, taşı, toprağı, esen yeli, rüzgârı...

İnsanının yaşam pınarı; sevgisi, onuru, gururu…

O’nun-la var oldu ülke, O’nun-la var olacak…

O’nun la mesut, bahtiyar, O’nun-la özgür olacak.

O bizlerde yaşıyor tek, tek!

Ve biz onda nefes alıyoruz tek yürek!

İnsana her şeyi reva görebilirsiniz...

Ancak yüreklerden sevgiyi, kafalardan idraki söküp alamazsınız…

İşte O; İnsanların kafasındaki idrak, yüreğindeki sevgidir.

Ve O, bizim Atatürk’ümüzdür!

Cemal Çalımer

Kasım 2023, Balıkesir- Ören