Gündem

''Yiğittir, topuklu efedir Ege kadını''

Habertürk gazetesi yazarı Muharrem Sarıkaya 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'ne özel bir yazı kaleme aldı. Sarıkaya'nın 'Ev hanımı sigortası' başlıklı yazısı günün en ilgi çeken yazısı oldu.

Aydınlı bir kadının sözlerini köşesine taşıyan Muharrem Sarıkaya, ev hanımlarının en büyük ihtiyacı olan sosyal güvence ihtiyacını gündeme getirdi.

 İşte Muharrem Sarıkaya'nın ev hanımı sigortası yazısının detayları:

"Aydın’ın dağ köyünde zeytin çırparken rastladım.

Ege şivesinin akıp giden sempatisi içinde elini beline dayadı, dirseğinin çevrili olduğu taraftaki eşini başıyla hafiften işaret ederek başladı konuşmaya:

'’İş mi vaa buna... Her şeyi ben yapıyom... Sabah hayvanı ben sağıyom, kaymak, kesik yapıyom, çocuğa bakıyom, ona iş mi va... Bütün iş bende, onun eli arkasında ya da belinde. Bi sağma makinası alamadık; elimle sağıyom, organik oluveriyo işte ya diyo bi de bana...’’

Oturmuş kırışıklar gitti, gülümseyen sıcak anaç yüzü belirdi...

Elimdeki defter ve kaleme doğru boynunu uzatıp, ‘’Yaz... bakıyom bak...’’ deyip devam etti:

‘’Devlet diyo ki yaşlılara torun yardımı yapılacak. Yapsınla, iyi de ediyo... Bubalığım va 85 yaşında. Evde eğleşin dedim... Ne yapayım zeytin çırpılacak işte vakti geldi. Onlar bizi nasıl bakıp büyüttüyse, biz de bakmalıyız onlara. Ama biz de iş yapıyoz o kada... Devlet bu erkekleri sigorta yapıyo da niye bana da sigorta vermiyo; bana da sigorta yapıverse ya...’’

EGE KADINI

Cesaret ana hali durmadı, çizmesini bir adım ileri atıp sigortanın adını da koydu:

‘’Nasıl Bağ Kur va, bizimkinin adı da Ev Hanımı Sigortası oluvesin... Bütün iş sırtımızda. Biz de emekli olup maaş alalım, onlardan çok çalışıyoz...’’

Anadolu’nun adı, kokusu, dokusu, cesaretiydi bir çırpıda söyledikleri.

Konuştukça yorgunluğu azaldı, ben yazdıkça özgürleşti.

Cesareti katlandı, dışarıda da evdeki benliği şahlandı...

Aslında kadın olmanın güçlüğüydü anlattıkları.

Eşinin yanında eşit seviyede duran, hatta bir adım önünde yürüyen Gülsüm Çapar onun adı...

Bir Ege kadını...

Erkeklerin kuralları belirleyip, iktidar ilişkisi içinde sosyal ortamı ürettikleri yapıları alaşağı etmeyi bilen...

Pierre Bourdieu’nun “Eril Tahakküm”üne meydan okumuş kimliktir Ege kadını.

Dışarıda ataerkilin tüm acımasız baskıcı kurallarına boyun eğen, ama evin içinde anaerkil iktidarından zerre kadar ödün vermeyen, hatta iktidarının tüm şartlarını dayatandır.

Kadının süsü kadınadır söylemindeki gibi, örnek olur kentteki hemcinsine...

Çünkü diktir, cesurdur, üretendir...

TOPUKLU EFEDİR

Sanılır ki odur hep baskı altında kalan, ezilen, horlanan...

Oysa ona bunları atfedenlerdir asıl eril tahakküm altında kalan...

Bourdieu’nun da söylediği gibi...

Kentsel hemcinsleridir bedensel güvensizlik altında yaşam bulan...

Her şeyden önce onlar başkalarının bakışı tarafından var edilir ve o bakış için var olur...

Onlardan kadınsı; yani güler yüzlü, sempatik, dikkatli, itaatkâr, ağırbaşlı, ölçülü olması beklenir.

Hatta kendilerini geri plana atmaları istenir.

Dikkat çekme ve beğenilme arzuları da ancak naz ve işveyle ortaya çıkar.

Sürekli başkalarının bakışı altında var olmaları nedeniyle, zincirlenmiş oldukları gerçek beden ile yaklaşmak için bitmek bilmeyen bir çaba harcadıkları ideal beden arasındaki uçurumu durmadan deneyimlemeye mahkûmdurlar.

O nedenle sürekli rejimde olan, her gün spora gitmek yerine planlama yapmakla yaşam bulanlardır...

Özetle yiğittir, topuklu efedir Ege kadını...

Kadınlar Günü’nüz kutlu olsun...