Az-Çok Meselesi

‘Az’ ve ‘Çok’ kavramları, davranış biçimlerimize yön veren temel ikilemlerdendir. ‘Az-Çok’ meselesi tarih boyunca insan ve onun yaşamıyla iç içe olmuştur. Bu yüzden de bütün kadîm öğretilerin ve semavî dinlerin tartışılan önemli konularından birini teşkil eder.

Bu gibi öğretilerde: ‘Az’ kutsanırken, ‘Çok’, genelde, yerilir. Örneğin, İlk çağ filozoflarından Eflatun azla yetinmeyi, yaşam için ne kadar çok şeye değil, ne kadar az şeye ihtiyaç duyulmasının bir erdem olduğunu söyler. 

Marks’çı öğreti ise ‘Az-çok’ olgusunun ‘toplumsal yabancılaşmaya’ yol açacağını öngörürken, Kapitalist öğreti; ‘insan ihtiyaçlarının sonsuz’ olduğundan bahisle, tüketen insanın tükettikçe mutlu olacağını iddia eder. Bu yüzden klasik teoride talep eğrisi sonsuzla buluşur.

Kapitalist sistem bize azla yetinmememizi telkin ederken, daha fazla tüketmek için de türlü şekillerde tahrik eder ve bizlere borçla birlikte yaşamayı öğretir. Böylelikle tüketim adına hem günümüzü hem de geleceğimizi birlikte tüketmiş oluruz. 

Hal böyleyken ben kişisel yaşamımda ‘Az’dan yanayımdır. İnsan ihtiyaçlarının sonsuz olduğuna pek itibar etmem. Sonlu bir varlık olan insanın ihtiyaçlarının sonsuz olamayacağını hep sorgulamışımdır. 

Bu yüzden;  ‘Az’ı severim. Örneğin; az yemek, az uyku, az konuşma…

“Azı karar, çoğu zarar”  derler. İnsanlığın yaşam imbiğinden süzülerek gelen bir söz bence. Erdem, ‘az’ın dostudur; “ ‘az’ özle konuşurken, ‘çok’ yalanla buluşur.”

 “Bilen”,“Bilmeyene” kıyasla daha az konuşur.Çok konuşan bilmeyendir çoğu zaman: “Boş fıçı tıngıldar”; “Derin sular sessiz akar”

Yaşam, bir devinimse eğer, az uyuyan, daha çok yaşayacaktır demektir. Az uyuyanın yaşamak için daha çok zamanı olur böylece.

Az yemek de öyle. Nasibimize düşen yiyecek lokma sayımız belli ise, az yediğimiz takdirde geriye daha çok lokmamız kalacak demektir. Yeter ki, lokmaların tadını çıkarmasını bilelim. Yemek, yaşamın keyifli bir yanı olmalıdır. Rahatsızlık veya hastalık nedeni değil. Az yemek rahatsızlık vermez, hastalık sebebi olmazken, çok yemek, bu güzelliği ve bu dengeyi bir anda tersine çevirir. Giderek yemek için yaşar hale geliriz. Bugünlerde dünya ‘açlık’tan çok ‘obezite’yle uğraşmaktadır. Fark obezite lehine hızla artmaktadır. Bencilliğimiz ve şuursuzluğumuz erdemlerimizin üzerini örter hale gelmiştir. 

Az yemek alışkanlığı insanı sosyalleştirir ve daha verimli kılar. Yemekten artan zamanı, boş kalan mideleri düşünmekle değerlendirebilir, artan porsiyonları buralara yönlendirmenin yollarını araştırabiliriz.

“Hırsla kimse padişah olamadı, kanaatten de kimse ölmedi.” (Mevlana )

                                        

Yorumlar
Kalan Karakter 800
Nilgül Ünalan
Yazılarınızı büyük bir keyifle okuyorum. Teşekkürler...